Moda sektöründe çalışmakla ilgili beş gerçek
Madem bu sitenin adı "Moda Kariyeri" bu ismi biraz açmanın zamanı geldi. Moda kariyeri ismi moda sektöründe kariyer yapmak manasını taşıyor elbette, fakat bu kariyer başka bir sektörden neden farklı olsun? Birçok kişi içinden geçirebilir, kariyer kariyerdir diye, eğer genelleyerek bakarsak öyle tabii, ama moda kariyerini farklı kılan birçok faktör var. İşte bunlardan bazılarını iş hayatımdan örnekleyerek anlatmak istiyorum.
Sektörde 13 yılı geride bıraktım. Kendi tecrübelerimin dışında çok arkadaşım, yöneticim ya da gözlemlediğim sektör insanı oldu. Neler mi gözlemledim? Özetlemeye çalışacağım.
- Sektöre girene kadar canımız çıktı: Bu sektöre kolaylıkla girdiğini anlatan birini duymadım desem yeridir. Ama en enteresan hikaye arkadaşım Beatrice'ninki. Moda okumak için Polimoda'ya gittiğimde aramızdaki tek avukat oydu. Ayrıca benden beş yaş büyüktü. Baro sınavını verip okula gelmiş, bir avukatı başka türlü işe almazlar demişti. Okuldan sonra büyük çabalarla ilk işini buldu ve staja başladı, her staj hikayesi gibi bu da zorluydu ama üstüne şirket iflas etti. Bir süre daha iş bulamayan Beatrice avukatlığa geri dönmek zorunda kaldı ama içi yanıyordu. İşte moda böyle, içine sindi mi ayrılmak zordur. Ne yaptı etti, Beatrice sabırla bekledi, sonunda hamilelik iznine ayrılan birinin yerine dört aylığına işe alındı. Sonrası başarı hikayesi, dört ay bitti ama ona kal dediler. Şimdi çok önemli bir lüks markasının Avrupa üretim müdürü oldu. Tüm bu süreçte, avukat olmakla sektörde yer edinmek arasındaki gidiş gelişlerinde bocaladı ama pes etmedi. Bunun gibi çok hikaye var. Yol biraz taşlıdır ama sebat edenler için çiçekler açar…evet açar.
- Rutin sohbet ile dedikodu arasında denge kurmayı tecrübeyle öğrendik: Moda sektörünün dinamiklerinin içindedir biraz sohbet etmek, yani konuşursunuz işte. Konuşmanız gerekir çünkü özellikle ofis içinde buzları eritmek durumundasınızdır, bütün gün bilgisayar arkasında oturarak çalışmak mümkün değildir bu sektörde. Kahve içerken o defile senin, bu parti benim, o bunu giymiş, öbürü oraya gitmiş, şehirde ne olmuş olmamış, hangi markanın özel satışı varmış derken herkes birbiriyle kaynaşır. İster mağazada olun ister ofiste, ne işte çalışırsanız çalışın, konuşarak enerji depolarsınız ve güncel kalırsınız. Bol espri olmazsa sabahlara kadar nasıl çalışırsınız? Ayrıca tanımadığınız ya da ulaşmaya çalıştığınız insanlarla iletişimin yolu bazen birkaç yerinde söz ya da bir iltifattan geçer. Ayakkabısını farkeder birşey söylersiniz ve konuşma başlar. Fakat bunu dedikoduya çevirirseniz olmaz. O denge önemlidir. Neden mi? Çünkü bir adım öncesi eğlence bir adım sonrası skandal olabilir. Bu küçük bir dünya. Herkes birbirini tanıyor. Örnek, şu anda Avrupa'nın önde gelen markalarının her birinde çalışan arkadaşım var. Eski iş arkadaşlarımın hepsi iş değiştirdikçe tanıdıklarımın sayısı arttı. Moda sektöründe iş en kolay tanıdıklar vasıtasıyla bulunuyor. Düşünün bir işe başvurduğunuzda eski şirketinizden birçok kişi orada olacaktır ve referans verecek ya da vermeyecektir. Gerisini siz tahmin edin.
- Bir işten başlayıp bir diğerinde devam etmek bizim için normal oldu: Moda sektöründe çalışmak opsiyonları geniş tutmak demektir. Başladığınız yerden devam etmeyi beklemeyin. Bu müthiş birşey, ama aynı zamanda esnek ve değişime açık olmayı gerektiren bir durum. Mesela ben görsel düzenleme ile başladım sonrasında hep farklı pozisyonlarda çalıştım, mağazada müdür yardımcısı olan arkadaşım kalite kontrole, bölge direktörü olan bir iş arkadaşım mağaza müdürlüğüne, finansta çalışan bir iş arkadaşım ürün yönetimine geçti. Stilist olan bir başka arkadaşım eğitim müdürü oldu. Aslında mesaj şu, giriş kapınızı bulun gerisi değişken olabilir. Sürekli değişen bir sektörde yerinde kalmayı düşünmek zaten mümkün değildir.
- Herşey göreceli. Karar alırken cesur ve özgüvenli olmayı öğrendik: "Rei Kawakubo da demiş "Siyahın üç tonuyla çalışıyorum" diye. O üç tonu muhtemelen sadece kendisi görüyordur. Hiç unutmuyorum on saatlik bir iş gününün sonunda hala müdürümle bir çantanın küçük boyunu mu büyük boyunu mu daha çok satın alsak diye tartışıyorduk. Ben küçük, o büyük diyordu. Tartışma bitmek bilmedi, karnım acıkmıştı ve yorgundum. Ortada yatırmamız gereken yüklü bir bütçe, dokuz ay sonra mağazaya gelecek bir ürün ve benim kararıma karşı onun kararı vardı. Son sözü kim söyler? Etrafımızdakilerden farklı görüş almak için neredeyse komisyon kurduk ama yok kargaşa devam ediyordu. Sonunda müdürüm senin ürünün, senin riskin, kendin karar ver dedi. Ben de karar verdim. O karara kadar o kadar yorulmuştum ki "bu sadece bir çanta" dediğimi hatırlıyorum. İşte moda sektöründe hiçbirşey sadece bir obje değildir. Arkasında saklı kararlar, bütçeler, satın alınan hammadde, üretim masrafı, mağazaya yapılan yatırım, müşteri memnuniyeti, trendleri tutturabilme, rakipleri anlayabilme…gibi onca soru bir kararın ardında saklıdır. O noktada, cesur ve özgüvenli olmak, içgüdülerine güvenmek tek yol. (hata yaparsanız artık çözümünü de üretmeyi göze alın, aksiyon planınız elinizde olsun).
- Ay, mevsim hatta zaman kavramını unutarak yaşamaya alıştık: Alber Elbaz'ın dediği gibi yazın kışlık kıyafetler, kışın yazlık kıyafetler giyer olduk. Sezonlar arttıkça, farklar kapandıkça, tasarımcılar durmadan ürettikçe, mağazalar sürekli doldukça, yılbaşı geldiğinde kendinizi yaz tatilinde hissettiğiniz, ağustos ayında yanlışlıkla yün kazak giydiğiniz olabilir. Moda haftası döneminde uyumayı unutursunuz, fuarlarda ailenizi aramayı unutursunuz. Bazen eve uğramayı unutursunuz. Tüm bunlar güzeldir. Şikayet eder ama o adrenalin olmadan da yaşayamazsınız.
Alicia Drake'in ünlü kitabı "The beautiful fall"da yazdığı gibi
Elenen bir renk, bir tasarım, bir çekim, bir kişi olabilir. Hangisi olursa olsun, önemli olan değişimin merkezinde olmaya alışmak ve denemeye devam etmektir.
Aslı Özbek