IST FEST 2016'da Neler Oldu?

IST FEST 2016'da Neler Oldu?

 

Istanbul74’ün organize ettiği, herkese açık ve ücretsiz kültür-sanat festivali Ist Fest 2016, haziran ayının ilk haftasonunda gerçekleşti. Moda ve sanat dünyasının önemli tasarımcı, fotoğrafçı, editör ve sanatçılarını bir araya getiren festival, bizim gibi modern sanat ve moda hayranlarını zevkten dört köşe etti!

Cuma günü müzik dünyasında çalıştığı isimlerle adından söz ettiren fotoğrafçı ve yönetmen Anton Corbijn’in fotoğraf sergisiyle başlayan festival, ikinci ve üçüncü günlerde Vakko Moda Merkezi ve Soho House’ta devam etti. Panel şeklinde birbirini izleyen konuşmalar ile geçen festivalin en çok beğendiğimiz iki konuğunu sizlerle paylaşmak istedik; Fendi’nin üçüncü kuşak sahibesi Silvia Venturini Fendi ve Dazed Media Group’un sahibi Jefferson Hack!

Kariyerleri hakkında merak edilenleri anlattıkları konuşmaları için kendilerine çok teşekkür ederiz! İşte iki ismin konuşmalarından önemli notlar:

Silvia Venturini Fendi

4 Haziran Cumartesi günü Nakkaştepe’deki Vakko Moda Merkezi’nin müthiş binasında gerçekleşen panelin ilk konuğu, Fendi moda evinin üçüncü kuşak sahibesi Silvia Venturini Fendi’ydi.

“Üçüncü kuşak Fendi ailesinde 11 kuzeniz, ama hala işin başında olan sadece ben varım. Küçüklüğümde de hep bu işin içindeydim. Çünkü yapılan işin ne kadar büyük ve heyecan verici olduğunun farkındaydım.”

“Kötü bir öğrenciydim, dersleri sıkıcı bulurdum. Öte yandan atölyede zaman geçirmek benim için çok heyecan vericiydi.”

“Şirketimiz için en iyisini istediğimizden, Fendi’yi LVMH şirketler grubuna sattık. Hatta markayı sattığımızda altın çağını yaşıyordu.”

“CEO Pietro Beccari ile çok iyi anlaşıyorum, rakamlarla aram hiç iyi değildir, bu yüzden bu konuda şirketteki son gelişmeler hakkında bilgilendirilmek bana yetiyor.”

“Bu aralar (ilk erkek koleksiyonunun lansmanına 18 gün kala) ve aslında her zaman çok çalışıyorum. Yaratıcılık aç-kapa düğmesi olan bir şey değil, özellikle meraklı biriyseniz ve moda sektöründe çalışıyorsanız.”

“Fendi, henüz Roma’dayken (Silvia Fendi’nin annesi ve anneannesi zamanında) sinema çevresi moda çevresinden çok daha fazlaydı. Bu nedenle başta Federico Fellini olmak üzere birçok yönetmen ve oyuncu Fendi modaevinin ve annemin dostuydu. Fellini’nin atölyemizde vakit geçirdiğini hatırlarım. Bu dostluk ilişkisi dolayısıyla Fendi, İtalyan filmlerinin çoğunda yer aldı. O zamanlar bunu pazarlama stratejisi kaygısı ile yapmadık, dostluklarla beraber kendiliğinden gelişen bir şeydi, gelenek gibi.”

“Karl Lagerfeld harika biri. Onunla daha çocukken tanışmıştık. Çok yüksek bir IQ’ya sahip olduğunu düşünüyorum. Hatta ölçtürmesini teklif ettim ama böyle şeyleri hiç sevmez, tıpkı yıldönümü kutlamalarını sevmediği gibi. Karl’ın çok güçlü bir espri anlayışı vardır ama herkes ondan korkar.”

“Fendi’nin tarzı ve perspektifi ailemizden geliyor. Bu ekolü çocuklarıma ve ailenin geri kalanına da yaymaya çalışıyorum, ama oğlum çok ilgili değil.”

“Fendi aile şirketiyken, satıldıktan sonra kurumsallığa geçişi sancılı olmadı, aksine yararlı oldu. Markanın kalbinde hala ben ve Karl beraberiz, böylece yaratıcı ve tasarımcı ekip de değişmedi. Markamız için çok daha fazla para harcayabiliyoruz ve Fendi’yi büyütüyoruz. Değişim sadece bir enstrüman!”

Son olarak moda dünyasındaki gençlere olan tavsiyesi de şöyle oldu:

“Bu jenerasyon benimkinden çok farklı. Büyük bir rekabet var. Bu yüzden kendinizi yüzde yüz adamaya hazır olun!”

 

Jefferson Hack

London College of Printing’de henüz öğrenciyken kurduğu Dazed&Confused dergisiyle medya ve dergicilik macerasına başlayan Jefferson Hack, Dazed Media Group’un sahibi, NOWNESS’in kreatif direktörü ve Another dergisinin kurucularından. Hack, söyleşi boyunca 1990’lardan bu yana süren renkli kariyerini, yeni çıkan We Can’t Do This Alone: Hack The System adlı kitabını ve dijital çağda nasıl yaşadığımızı anlattı. Söyleşi notlarına geçmeden önce Hack ile ilgili medyatik bir detayı da atlamak istemedik: Kendisi Kate Moss’un eski sevgilisi olur!

Dergiciliğe atılmasının nedeni üzerine:

“12 yaşında heteroseksüel bir çocuktum ve Interview dergisinin bir kopyasını satın aldım. İnanılmazdı! Derginin sayfalarından New York’a teleport edilmiş, Andy Warhol’un sergisini geziyor gibiydim. Her sayfada gerçekliğimi, algılarımı değiştirebiliyordum. Yıllar içinde gençlik kültürünün ve fanzinlerin medyadaki etkisini takip ettim. Tüm bunlar ufkumu genişletti.”

“Bir dergi, fikirlerin insanlara ulaşmasını sağlayan bir araçtır. Bugün günümüzde provoke edici ne varsa, dergilerin sayfalarına taşınır. Cinsiyet ayrımı, techno müzik, insan DNA’sı...”

 “Bir sanatçı kendini rahat hissettiğinde, yeni bir işe başlama zamanı gelmiş demektir. Bir sanatçının konfor bölgesinin dışına çıkmaması düşüşünü başlatır.”

 “Bu işe ilk başladığımda gazeteciliğin çok sahte bir iş olduğunu düşünüyordum çünkü bir insanla birkaç saat geçirip, o kişinin kim olduğuyla ilgili upuzun bir yazı derlemeniz gerekir. Bu durumun, o kişileri yanlış temsil ettiğini düşünüyorum. Dergilerde okuduğunuz hiçbir şey katıksız gerçek değildir; çünkü okuduklarınız yazarların (gazetecilerin) elinden çıkmıştır ve her zaman bir tutam kurgu içerir.”

“İnsan beyni iyi geliştirilmiş bir video kayıt cihazi gibi. Sahteyle gerçek arası bir dünyada yaşıyoruz. Orson Welles’in söylediği gibi, insanlar inanmak istedikleri şeye inanıyorlar. Her ne kadar çılgınca olursa olsun. “

 “Bir gün Thom Yorke’la Dazed’in ofisine yakın bir barda buluştuk. Ona kendisiyle bir roportaj yapmak istediğimi söylemiştim. O da röportajlardan ve medyadan nefret ettiğini çünkü herkesin onu ve grubunu (Radiohead) farklı yorumladıklarından bahsetti. Bunun üzerine ona Truman Capote’nin kendi kendine yaptığı röportajı bulup yolladım. Birkaç gün sonra Thom’dan self-interview röportajının kaseti geldi. Dergi için röportajı Thom’la beraber edit’ledik, böylece sahtelikten tamamen uzak bir Thom Yorke röportajı bastık.

 “Derginin Dazed&Confused ismini alması, aykırı tipleri topluma kabul etme fikrinden doğdu. Dazed, topluma yabancılaşmış ve haklarını kaybetmiş insanlara sığınak oldu, dolayısıyla hiçbir zaman politik bir dergi değildi. Garip bir şekilde dergi ekibi olarak bir sürü hata yapmamıza rağmen çalışmaya, yayınlamaya devam ettik. Teslim tarihlerini kaçırdık, insanları üzen kötü şeyler yazdık, birçok tartışmaya yol açan kapaklar bastık, reklamcıları çok sinirlendirdik. Tüm bunlara rağmen devam edebilmemiz bizi umudun simgesi yaptı. Dazed, ilk kurulduğunda çuvallamış insanların sembolü olarak görülüyordu. Yani bizim için ‘Eğer bunlar bu işi becerirse, herkes becerebilir!’ gibi bir algı vardı. Belki de bu algı bizden sonrakilere cesaret vermiştir.”

“Kariyerimdeki bir başarı anından bahsetmek istiyorum. 1995 senesinde bir gün İngiltere’de ofisime doğru yürüyordum. O zamanlar ofis dediğim yer bir oda ve bir bilgisayardan oluşuyordu tabii. Uzaktan baktığımda ofisimin önünde televizyoncuları gördüm; o kadar çoktular ki ‘Bizim sokakta kim öldü?’ diye düşündüm. Ofisin kapısına vardığımda muhabirler başıma üşüştü. ‘Bir yorum alabilir miyiz?’ diyerek mikrofonları uzatıyorlardı. ‘Ne hakkında?’ ‘Başkan Clinton’ın konuşması!’. Bunun üzerine hemen arkadaşımı aradım ve dün gece neler olduğunu sordum. Meğer başkan Bill Clinton, Dazed&Confused’u eroin kullanımının yaygınlaşmasının sorumlusu ilan etmiş! Artık Clinton’a göre dünyada meydana gelen tüm kötülüğün sorumlusu bizdik! Bunun üzerine, ülkedeki bütün gençler Dazed’in birer kopyasını istemeye başladı. O kadar çok sattık ki… Kısaca kötü şöhret – hele ki büyük bir otorite tarafından ilan edilmişse – iyi şöhrettir. Reklamın iyisi kötüsü olmaz.

Clinton’ın bu kelimeleri sarf ettiği yıllarda Dazed’in içeriği genellikle streetcasting yapan fotoğrafçıların yazı dizilerinden oluşuyordu. Gerçekten neler olup bittiğini, önümüzde Larry Clark gibi örneklerle bütün organikliğiyle sayfalarımıza taşıyorduk. Böylece moda ve iletişimin alt kültürlere nasıl yansıdığının yeni bir göstergesi olmuştuk. “

Dazed ile ilgili başka bir anısından daha bahsediyor:

Alexander Mcqueen ile bir editorial çalışma yapıyorduk. Fikrimiz engelli bireylerle bir moda çekimi gerçekleştirmekti. Aslında çok riskli bir işti. Casting 6 ay sürdü, çekimleri Nick Knight yaptı. Casting’de Lee (McQueen), paralimpik atlet Aimee Mullins’i keşfetti. Mullins’in umut dolu ve pozitif kişiliğine bayıldı. Mullins, kendini fiziksel engeliyle tanımlayan biri değildi, hatta bunu size unuttururdu. Lee, Mullins’i Dazed’in kapağına taşımaya beni ikna etti. O sayı hala derginin en çok talep edilen sayılarından biri. (Eylül 1998, Fashionable Issue)

Hack, kendisinin inandığı ve Dazed’in de özünde yatan bir ilke olarak punk positivism’i anlatıyor:

“60 ve 70li yıllarda gençlerin sisteme karşı gelme dürtüsü vardı. Ama yıktıkları sistemin yerine en az yıktıkları kadar yozlaşmış bir sistem gelecekti. Şimdiyse punk positivism daha aktivist bir anlam taşıyor. Eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak harekete geçmeli ve fark yaratmalıyız. Bundan ümidim var. Bu yüzden genç aktivistlerden çok etkileniyorum. Sosyal medyada ve gerçek dünyada aktif olan insanlar, yaratıcılıklarını ve tutkularını kullanarak insanları bir araya getirebiliyor, fark yaratabiliyorlar. Kitabım Hack The System’da da biraz bunlardan bahsettim. Evet, sistem bozuk, yanlış, rezalet; ama bunu düzeltmek için bir şey yapmak bizim elimizde. Ben hala demokrasiye inanıyorum. Çünkü demokrasi, herkese seçme şansının tanınması demek. “

Günümüz jenerasyonunun her açıdan (sosyal medya, aktivizm) daha aktif ve etkin olması üzerine

“Bir 11 Eylül saldırısından once büyüdük. Ama bu jenerasyon terörün içine doğdu. Bu yüzden barışa yönelmek onlar için refleks gibi bir şey oldu. Generation Y bizim geleceğimiz. “

Silvia Venturini Fendi ve Jefferson Hack'in panellerini dinlemek için, Istanbul74'ün aşağıdaki Youtube videolarını izleyebilirsiniz. 

 

Sosyal medyanın pazarlamadaki önemi

Sosyal medyanın pazarlamadaki önemi

Moda Terimleri: Dergicilik

Moda Terimleri: Dergicilik