Cristobal Balenciaga (1895-1972)

Cristobal Balenciaga, 1895’te İspanya’nın Basque bölgesinde Getaria isimli bir balıkçı köyünde dünyaya geldi. Babasının ölümünden sonra annesi, üç çocuğunun bakımını terzilik yaparak sağlamıştı. Rivayete göre “büyümüş de küçülmüş” izlenimi veren bir çocuk olan Cristobal, annesinin işine büyük hayranlık duyuyor ve yanından ayrılmıyordu.

I. Dünya Savaşı’ndan önce kıyı kasabası San Sebastian’da açtığı ilk mağazasının başarısını, Madrid ve Barselona’da şubeler takip etmişti. Bu mağazalara verdiği isim, Eisa, annesinin kızlık soyadı olan Eisaguirre’nin kısaltılmış haliydi. İspanya’da kendine sağlam bir ün ve sadık bir müşteri kitlesi edinmişti, kraliyet ailesi ve İspanyol aristokratlarının favorisiydi; ancak iç savaş, onu, çalışmalarını Paris’e taşımak durumunda bıraktı.

Paris ve Ustalık Dönemi

1937’nin ağustosunda Paris’te açtığı butiğinin başarıyı yakalaması hiç uzun sürmedi. Balenciaga’nın moda dünyasının zirvesine tam anlamıyla erişmesi, II. Dünya Savaşı sonrasında olacaktı. 1950’li yıllarda Christian Dior’un New Look’u, feminenliğin zirvesinde büyük bir popülerliğe ulaşıp, bir yandan da geçmişe yönelik referanslarıyla moda tarihini geriye döndürmekle suçlanırken; buna tamamen zıt düşen bir anlayışla Balenciaga tasarımları döneminde en modern tasarımlar olarak ünlenmişti. Gerçekten de büyük bir inşa yeteneğiyle bedeni tekrar tasarlayan tasarımları; moda tarihinde o noktaya kadar gördüğümüz hiçbir şeye benzemiyordu. Moda tasarımında kendi çapında bir devrim sayılabilecek tasarımı; 1952’de ürettiği ön tarafı vücuda oturan, arkadan ise alabildiğine bol olan kesimlerdi. Bu kesim, 1960’lara kadar birçok tasarımcıya ilham olacak bir yeniliğin ilk ipucu niteliğindeydi.

Cristobal Balenciaga tasarımının tek bir kelimede özetini yapmamız gerekirse buna “mükemmelliyetçilik” derdik. Kumaş seçiminden renge, kesime, son dokunuşlara kadar her şey mükemmel bir şekilde bir araya gelmeliydi; ve kariyeri boyunca bu böyle oldu: atölyesinden çıkan her şey, tamamen bir kusursuzluk hissiyatı taşıyordu. Eğer tereddüt ettiği zamanlar olduysa dahi bunları, belki atölyesinde kendisiyle en yakın çalışanlar haricinde kimseye çaktırmamıştı, gerçi o kadar az kişinin kendisine şahsen yaklaşmasına izin veriyordu ki bu da pek şaşılası bir durum değil.

Aykırı Kişiliğiyle Cristobal

Moda tarihine ismini yazdıran çoğu tasarımcının aksine Balenciaga, özel hayatını göz önünde tutmuyordu, soğuk ve mesafeli bir kişilik olarak nam salmıştı. Ancak bu tutumu; Windsor düşesi, yazar ve tasarımcı Pauline de Rothschild, ve sosyetik Gloria Guinness ve gibi ünlü müşterileri olmasını engellememişti; tasarımlarında öyle bir drama vardı ki, ilgiyi üstünde toplamak için hayatındaki dramayı sergilemesine gerek kalmıyordu. Müşterileriyle birebir ilgilenmek zorunda kalmamak için elinden geleni ardına koymuyordu, moda çevrelerinde bir-iki kişi dışında kimseyle bir yakınlığı yoktu. Basına gelince, adeta savaş açmıştı. 1957’de verdiği bir kararla tasarımlarını diğer herkes gibi mağazalara yollamadan bir ay önce halka tanıtmak yerine, bir gün önce gerçekleştirmeye karar vermişti. Basını tasarımlarından uzak tutarken amacı; kopyalanmalarının önüne geçmekti. Baskı tarihleri alt üst olan basın durumdan oldukça rahatsız olsa da, Balenciaga ve aynı zamanda aynı uygulamaya geçmiş olan Givenchy direndi. İki tasarımcı da ancak bu karardan 10 yıl sonra, 1967’de bu tutumlarından vazgeçecek ve alışılagelmiş defile takvimine dönecekti.

Cristobal Balenciaga’nın bu basın düşmanlığının tek bir istisnası olduğu söylenir; Amerikan Harper’s Bazaar dergisinin editörü Carmel Snow. Yılda iki kez defilelere iştirak etmek üzere Paris’e gelen Snow’u, Balenciaga bir arkadaş olarak karşılıyordu. Hatta Snow’un kendi döneminin en önemli takım elbisesi ilan ettiği tayyörü onun için yaptığı iddia edilir; daha sonra bir klasik haline gelen takım, boyundan uzakta başlayan bir yakasıyla hafifçe vücuda oturan bir ceket ve ya düz, ya da iki ila dört panelli sade bir etekten oluşuyordu.

Tasarım Estetiği

Tasarımcının çıkış noktası her zaman kumaş olmuştu, çizim kullanmadan gerçekleştirdiği çalışma süreci kumaşla başlıyordu, tasarım yaparken amacı da adeta o kumaşa gereken saygıyı göstermekti. Cristobal Balenciaga’nın her defilesinde, mutlaka baştan aşağı kendisinin elinden çıkmış bir tasarım olur, ancak bunun hangisi olduğu detayı hiçbir zaman açıklanmazdı.

Balenciaga tasarımı Paris’e adım attığı ilk andan itibaren İspanyol sanatına ve dinine düşkün olan tasarımcının kilise fresklerini andıran tasarımlarıyla farkını ortaya koymuştu. Balenciaga’nın incecik mankenlerdense farklı vücut tiplerine sahip kadınlarla çalışmayı yeğlediği biliniyordu. Tasarımıyla ilüzyon yaratma konusunda ustaydı; ustaca hesaplanmış kesimlerle vücudun şekliyle oynuyor, bedene gösterdiği saygıyla onu kendi estetik anlayışının mükemmeliyet seviyesine yükseltiyordu. Reglan kol kesimini tercih ediyordu; yukarıda bol başlayan kollar rahat hareket etmeyi sağlıyor, incelerek bileğin tam üzerinde biten kesim ince bileklerin zerafetini ortaya çıkarıyordu. Bel çizgisini doğal yerinin azıcık üzerinde tutarak kadını olduğundan uzun gösteriyordu. İpek astarlı elbiseleri büyük bir rahatlıkla giyiliyordu. Çoğu tasarımı minik, ama lüks hissini katlayan bir detayla tamamlanmıştı; ufacık, ipek kaplı düğmeler. Kış koleksiyonlarında lacivert, gri ve siyah renklerinde düz veya kareli desenlerde yün ve tüvit kumaşlar tercih ediyor; yazları ise mavi, bej ve turuncu tonlarında ketenler hakimdi. Gece kıyafetlerinde ise ya düz renklerde ağır ipekli kumaşlar; ya da baş döndürücü işlemelerle kaplanmış tasarımlar tercih ediyordu. Bu işlemelerin çoğu, Paris’in ünlü işlemecisi Lesage’a yaptırılıyordu. Özel günler için tasarlanan elbiselerde sık sık düz ipekler üzerine beyaz veya siyah danteller tercih ediyordu.


Cristobal’dan Sonra Balenciaga

Hazır giyimin hakimiyetiyle haute couture’ün sonunun geldiğini hisseden Cristobal Balenciaga, 1968’de 73 yaşındayken ünlü Paris modaevinin kapılarını kapadı. Kendisi de 1972’de aramızdan ayrıldı. Adeta masal prensesleri gibi uzun bir uykuya yatan kendi ismini taşıyan modaevi ise; hayatının ikinci başlangıcını, 1986’da Jacques Bogart AŞ tarafından satın alınmasıyla yaşadı.

– Yazının tüm hakları yazara ve modakariyeri.com’a aittir. Kopyalanması ve izinsiz kullanılması yasaktır.

Eda Çakmak

Eda Çakmak ,Yeditepe Üniversitesi’nde Antropoloji ve Psikoloji dallarında çift anadal yaparken yazdığı tez ile toplumsal kimlik ile giyimin ilişkisi üzerine düşünmeye başlamıştır. Bu düşüncenin peşini bırakmayıp, Fulbright bursunu kazanarak New York’ta Parsons The New School For Design’da Fashion Studies yüksek lisansını tamamlamıştır. Şimdilerde moda kültürü, moda haberleri, beden ve güzellik algıları hakkındaki yazılarını www.komodaejderi.com ‘da yayınlamaktadır.

Henüz Yorum Yok

Cevap Bırak

E-Posta adresiniz yayımlanmayacak.