blog Eda Binark blog Eda Binark

Dünyada Söz Sahibi 15 Moda Şehri

Moda başkentleri New York, Londra, Paris ve Milano olsa da moda dünyasını etkileyen, yenilikler getiren ve umut vaadeden 15 şehrini tanımaya ne dersiniz?

 

Moda endüstrisi her geçen gün daha global olurken ve dünyanın dört bir yanında tasarımcılar çıkarken takip etmemiz gereken şehirleri sadece New York, Londra, Paris ve Milano'yla kısıtlamak yanlış olur. Tüm bu hızla değişen moda sektöründe bu 4 büyük şehrin yanı sıra tasarımcılarıyla, sokak kültürüyle hayat veren şehirleri sıraladık. 

Melbourne

 Melbourne’un gelişen, yaratıcı altyapısı şehri Avustralya’nın en önemli stil ve moda merkezlerinden yapıyor. Şehrin yerel markaları Avrupa ilhamlı bir estetik anlayışına sahipken bir çok yerel perakendecilerde de aklınıza gelebilecek her türlü marka Avustralya pazarına tanıtılıyor. Sneakerboy adlı markanın başlattığı teknolojiyle iç içe, stok sisteminin olmadığı bu inovatif iş modeli dünyaya Avustralya'dan yayıldı. Diğer bir Avustralya markası olan P.A.M. ise açtığı flagship mağazalarıyla ülkenin moda severleri tarafından kült bir isim oldu bile. Moda dışında Melbourne’un Aesop’u üst kalite cilt bakım ürünleriyle hem Avustralya pazarını domine ediyor, hem de diğer pazarlarda büyümeye devam ediyor. Avustralya’nın imajı çoğu kişi için belki plajlardan ibaret olsa da, Avustralya’dan- özellikle de Melbourne’dan önümüzdeki zamanlarda moda anlamında harika fikirler çıkacağını bekliyoruz. 

Mağazalar:

 Sneakerboy, Assin, P.A.M., Incu

Tasarımcılar/Markalar:

 P.A.M., Chronicles of Never, Kloke

 

Amsterdam

Hollanda kültürel olarak benzerlik gösterdiği ülkelerle çevrilmiş, küçücük bir ülke olsa da ülkenin başkenti Amsterdam street style anlamında tam tersi bir durum sergiliyor. Patta adlı efsanevi sneaker markasına ev sahipliği yapan Amsterdam aynı zamanda da Filling Pieces ve ETQ adlı başka sneaker markalarının da evi. Erkek giyim konusunda ise Daily Paper ve Olaf Hussein şehrin yükselmekte olan markalarından. Amsterdam aynı zamanda da Avrupa’da hızlı modanın yükselen kentlerinden- G-Star, Raw ve Scotch& Soda gibi markalar aşina olduğumuz Amsterdam çıkışlı isimler. Tüm bu yükselişte olan markaların yanı sıra Amsterdam Avrupa’da özgün street style konusunda güçlü şehirlerden. 

Mağazalar:

Patta, Sprmrkt, 290sqm, Four by Azzuro

Tasarımcılar/ Markalar:

Patta, Filling Pieces, ETQ, Olaf Hussein, Daily Paper

 

                                  Moskova

Rusya'nın başkenti Moskova, halen aklımızda soğuk kışlar ve komünizmle özdeşleşmiş olsa da şehirde farklı altkültürlere ve teknolojiye odaklı durmadan gelişen bir gençlik var bu da şehrin moda ekosistemini önemli ölçüde besliyor. Moskova için doğu ve batının birleştiği şehir de diyebiliriz; son zamanlarda şehirde müzik ve kaykay kültürü hiç olmadığı kadar zenginleşti. Tüm bunlar olurken de Gosha Rubchinskiy street style ilhamlı koleksiyonlarıyla uluslar arası platformlarda gittikçe adından daha fazla söz ettiriyor. Şehirdeki FOTT ve KM20 gibi lüks perakendecileri, lüks modayı seven kitleyi batılı estetik ve Rus değerleriyle birleştiriyor. Moskova şu anda moda şehirleri konusundaki önceliklerinizden olmayabilir ama şehrin yenilikçi ve sıradışı gençlik hareketleri ve tasarımcılarıyla göz atmanız gerekenlerden. 

Mağazalar:

Fott, Svmoscow, KM20, Kixbox, Brandshop

Tasarımcılar/Markalar:

Gosha Rubchinskiy, Grunge John Orchestra, Explosion, Sputnik 1985, August Institute. 

 

Vancouver

‘Made in Canada’- yani Kanada’da imal edildi damgası yıllardır kaliteyi simgelemiştir ve Vancouver şehri de yıllar boyunca Canuck markalarına ev sahipliği yapmıştır. Pasifik Okyanusu ve Kuzey Kıyısı Ormanları arasında çevrelenmiş Vancouver aslında bir çok markaya sahip. Reigning Champ, Arc’teryx, Herschel Supply Co. bunlardan yalnızca bazıları. Kanada, komşusu Amerika tarafından gölgelenmiş olsa da bu, onun yeni çıkış yapan tasarımcılar ve markalar çıkarmasına engel olamıyor. 

Mağazalar:

Haven, Roden Gray, Livestock, Neighbour, Stussy Vancouver

Tasarımcılar/Markalar:

Reigning Champ, Arc’teryx, Herschel Supply Co, Wings + Horns, Native Shoes, Viberg.

 

Berlin

Berlin’in stili uzun zamandır özgünlük ile iç içe geçmişti; Punk ile olduğu kadar şu anki gelişen minimalist estetik anlayışıyla da Berlin, Avrupa’nın street style anlamında en zengin şehirlerinden.  Mercedes-Benz Fashion Week Berlin’de Sadak, Simon Freund ve Hien Le gibi yükselen tasarımcılarla ve aynı zamanda da Bread&Butter moda fuarıyla da  şehir kendi tasarımcılarına global platformda yükselmesi için şans veriyor. Voo, The Store ve Andreas Murkidis gibi concept mağazalar ve 032c ve Highsnobiety gibi dergiler de şehrin yaratıcı ve genç kültürünü besliyor. Berlin son yıllarda Avrupa’daki diğer şehirlere göre ucuz kiraları, rahat hayat tarzı ve yaratıcı atmosferiyle de dünyanın pek çok yerinden genç yetenekleri kendine çekiyor. Görünüşe bakılırsa Almanya’nın başkentini ilerki günlerde modanın yeni başkentleri arasında duyacağız. 

Mağazalar:

Voo, Soto, Andreas Murkudis, Firmament, The Store, Civilist

Tasarımcılar/ Markalar:

Acronym, Mykita, Sadak, Hien Le, Simon Freund.

 

Antwerp

Belçika gibi böylesine ufak bir ülkede, modanın sınırlarını zorlayan Antwerp gibi bir şehrin çıkmasında büyük ölçüde şehrin ünlü okulu Royal Academy of Fine Arts Antwerp’in büyük rolü var. Martin Margiela, Dries Van Note, Ann Demeulemeester, Kriss Van Assche ve Dior’un geçmiş kreatif direktörü Raf Simons gibi isimleri mezun eden bu okulun, küçük Antwerp şehrine etkisi inanılmaz. Avant- garde tasarımcılarıyla ve lüks giyim concept mağazalarıyla Antwerp bizi şaşırtmaya devam ediyor. 

Mağazalar:

Ra, Graanmarkt 13, Houben, Renaissance, Coccodrillo. 

Markalar/Tasarımcılar:

Maison Margiela, Ann Demeulemeester, Raf Simons, Dries Van Note, Kris Van Assche, Walter Van Beirendonck, Dirk Van Saene, Dirk Bikkembergs, Marina Yee. 

 

Stockholm

Moda, İsveç’in tasarım anlayışının en belirleyici branşlarından. Acne Studios ve Our Legacy gibi markalar bu İskandinav tasarım anlayışının öncülerinden. Hem minimalist lüks markalar hem de H&M gibi hazır giyim markaları ile birleşen şehrin sıradışı butikleri İsveç’i, Avrupa’nın stil anlamındaki öncü ülkelerinden yapıyor. Stockholm, İsveç’in genç tasarımcılarının gelişip açılabilmesi için adeta bir kuluçka merkezi.

Mağazalar:

Sneakersnstuff, Caliroots, C-Store, Nitty Gritty. 

Markalar/Tasarımcılar:

Acne Studios, Our Legacy, Eytys, Stutterheim, Sandqvist, Triwa

 

Los Angeles

Moda, Amerika için her ne kadar New York olsa da yavaş yavaş batı kıyısına kaymaya başladı ve grafik tshirtler, flip floplar ve kot pantolonlar diyarı Los Angeles'da en güçlü adaylardan.  Dünyadaki pek çok tasarımcının gözünü diktiği Melekler Şehri şimdiden Rodarte, Buscemi ve Joyrich gibi markaların merkezi oldu bile. Hedi Slimane ve Chiara Ferragni’nin bile yaşadığı bu şehrin rahat havası pek çok tasarımcıya ilham veriyor. 

Mağazalar:

Union, Supreme, Maxfield, 424 On Fairfax, Flight Club, Wild Style, H. Lorenzo, Garbstore Case Study, Jason Markk, RTH, Undefeated, Mohawk General Store, Opening Ceremony. 

Markalar/Tasarımcılar:

Joyrich, Fear of God, Undefeated, Odd Future, The Hundreds, Buscemi, Fuct, Stampd, Second/Layer, Chrome Hearts, Jogn Elliott+ Co, Apolis, Killspencer, The Elder Statesman, Diamond Supply Co., Huf. 

 

Kopenhag

Moda şehirlerinin histerik trendlerinden ve lüks anlayışından uzakta, İskandinavyalı tasarımcıların  merkezlerinden  Kopenhag’da özellikle giyilebilir erkek giyimini ülkenin kültürel yapısı ve zevkli tasarım anlayışıyla birleştiren tasarımcılar mevcut. Yerel markaları Norse Projects, Wood Wood, Han Kjobenhavn ve Soulland ile Ciff fuarı birleşince Danimarka başkenti moda için ümit vaadededn şehirlerden biri konumuna geçiyor. Kopenhag, Paris , Londra ve New York gibi star statüsüne sahip olmayabilir fakat minimalistik tasarım anlayışıyla hepimizin gardrobuna birer parça eklemek istediği tasarımcılara  evsahipliği yapıyor. Kopenhag, modanın trendlerinden uzak, minimalistik, ergonomik bir İskandinav tasarım anlayışı sergiliyor. 

Mağazalar:

Norse Store, Storm, Naked, Streetmachine, Wood Wood, Le Fix

Tasarımcılar/Markalar:

Norse Projects, Soulland, Han Kjobenhavn, Wood Wood, Rains, Rascals, Elka Regntoj, Henrik Vibskov, Libertine Libertine, Mismo, Brand8, Won Hundred, Tonsure. 

 

Milano

Milano şehri kalite ve Gucci, Prada, Versace, Missoni, Fendi, Moschino gibi lüks moda evleriyle özdeşleşmiş bir isim. Bu harika markalar modaya ve trendlere yön vermeye devam ederken hala yeni tasarımcıları ve markaları etkilemeye devam ediyor. Tasarımcılarıyla olduğu kadar şehrin ikonları da Milano’yu moda sahnesinin ön planına atıyor. Milano’nun lüks dünyasındaki yeri tartışılamazken, şehir özelikle de erkek pazarında gittikçe artan spor ve casual giyim akımında yerini kaybetme durumu yaşayacak mı diye kafamızda soru işaretleri var. 

Mağazalar:

Antonioli, 10 Corso Como, Excelsior, Antonia, Stone Island, Slam Jam, One Block Down 

Tasarımcılar/Markalar:

Gucci, Fendi, Prada, Moschino, Versace, Moncler, Bottega Veneta, Missoni, Marni, Marcelo Burlon County of Milan, Retrosuperfuture. 

 

Seoul

Güney Kore, Japonya ve Çin’in gölgesi altında kalmış bir ülke gibi gözükse de, bu onun ilham veren ve gittikçe gelişen bir moda ekosistemi yaratmasının önüne geçemedi. Seoul, şu sıralarda Juun, J.D. Gnak ve Wooyoungmi gibi önemli lüks üretimleri yapıp ihracat yapmaya başladı. Batının moda anlıyışını kendi doğu kültürlerine göre yorumlayan Seoul’da Pitti Uomo’yla rekabete başlayan fuarlar ve dinamik bir moda kültürü var. En sıra dışı kıyafetler bile Kore’li ünlüler tarafından Tv’lerde giyilip, tanıtımı yapılmaya başlanınca, Seoul sokak kültürü de filmler, ünlüler ve şehirdeki altkültürlerin etkisiyle kendine özgü bir halde gelişiyor. Seoul moda haftası henüz 12 yıldır gerçekleşse de, şehir dikkatinizi vermeniz gereken şehirlerin başında geliyor. 

Mağazalar:

10 Corso Como Seoul, Kasina, Beaker, Boon the Shop, Rare Market, Manhattans.

Markalar/Tasarımcılar:

Juuun, J.D. Gnak by Kang. D., Liful, Wooyoungmi, IISE. 

 

Londra

İngiltere’nin dünyaya kültürel etkisi her zaman ülke olarak kapladığı yüzölçümünün çok üstünde olmuştur ve ülkenin moda endüstrisi de bundan en çok etkilenen sektörler arasında. J.W. Anderson, Craig Green ve Nasir Mazhar gibi Londra’lılar global moda dünyasını kültür, ırk ve cinsiyet konularındaki görüşleriyle işgal etmiş durumda. Street style’a baktığımızda ise şehrin gençleri vintage parçalar, sneakerlar ve spor giyim öğeleriyle birleşen kendine özgü stilleriyle İngiliz sokak modasını dünyaya duyuruyorlar. Londra’nın belki hala Paris ve New York gibi şehirlerin önüne geçmesi için vakti var ama her yıl düzenli gerçekleşen London Collections Men ile hem yeni, genç tasarımcıların önü açılıyor hem de sıradışı Londra sokak modasıyla şehri dünyadaki erkek modasının en ilgi çekici yerlerinden biri haline geliyor. 

Mağazalar:

Goodhood, Dover Street Market, Palace Skateboards, LN-CC, Selfridges, Harrods, Liberty, Supreme, Maharishi, Garbstore, Slam City, Present, Hostem, 1948 NikeLab, Machine-A, Foot Patrol, Stone Island.

Markalar/Tasarımcılar:

Nasir Mazhal, J.W. Anderson, Craig Green, Astrid Andersen, Cottweiler, Palace Skateboards, Grind, Copson, Alexander McQueen, Burberry, Belstaff, Fred Perry, Lee Roach. 

 

Tokyo

Japonya’nın kendine özgü kültürü, Tokyo’yu dünyanın hem en sıra dışı hem de en büyüleyici şehirlerinden biri yapıyor. Böyle olunca da şehrin kendi moda ekosistemini oluşturup, markalar çıkarmaması neredeyse imkansıza yakındı. Bape, Wtaps, Neighbourhood gibi markalar globalde kendi egzantrik sokak giyim temalarını sunuyorken Comme des Garçons da günümüzün en avant-garde parçalarını yaratıyor. Pool, United Arrows ve Dover Street Market Ginza gibi perakendeciler sıradışı deneyimler yaratarak hem Japon hem de uluslararası tasarımcılara ilham veriyor. İlk bakışta fark etmesi zor olsa da Tokyo modanın en sıradışı ve ilginç şehirlerinden.

Mağazalar:

Dover Street Market Ginza, United Arrows, The Pool Aoyama, Supreme, Kinetics, Atmos, F.I.L, GIP-STORE, BEAMS, GYRE, BAPE.

Markalar/Tasarımcılar:

Comme des Garçons, Neighbourhood, Wtaps, Fragment Design, Visvim, Undercover, The North Face Purple Label, Nanamica, Hender Scheme, Bape, C.E., Bedwin & The Hearthbreakers, Ambush, Christian Dada, Samurai Jeans, Porter, Sophnet., Uniform Experiment, Yohji Yamamoto, Junya Watanabe, Julius.

 

Paris

Paris’in yüksek modadaki mirasının yeri moda dünyasında tartışılamaz ve şehrin moda haftası en prestijli etkinliklerden. Şehrin efsanevi tasarımcıları Louis Vuitton, Dior, Givenchy, Saint Laurent, Hermes, Balenciaga ve Balmain. Raf Simons, Rick Owens ve Junya Watanabe gibi bazı avant-garde tasarımcılar da Parisli olmamalarına rağmen koleksiyonlarını burda sergilemeyi tercih edenlerden. Bütün bu ışıltı ve görkemin ötesinde yeni doğan Ami, Etudes ve Maison Kitsune gibi markalar ise inovatif dokunuslarla Parizyen modasını geliştirmeye devam ediyorlar. Gerçekleşen bir sürü moda showları ve fuarların da Paris’e etkisi büyük. Pigalle hariç, Paris yerel streetwear markalarının eksikliğini çekiyor olsa da yüksek/alt trendler hiç bir şekilde yavaşlama sinyalleri göstermeyerek bu lüks moda evlerini ve Paris'i ilham kaynağına çevirmeye devam ediyor. 

Mağazalar:

Colette, Pigalle, Starcow, Le Bon Marche, Printemps, L’eclaireur, Centre Commercial, French Trotters, The Broken Arm, Merci.

Markalar/Tasarımcılar:

Maison Margiela, Rick Owens, Louis Vuitton, Dior, Etudes, Maison Kitsune, Ami, A.P.C., Pigalle, Givenchy, Hermes, Lanvin, Balenciaga, Balmain, Saint Laurent, Kenzo, Larose. 

 

New York

Bu listeyi kapatan şehrin hip-hop, graffiti kültürü ve sokak giyimini doğuran  New York olması hiç de şaşırtıcı değil. New York dünyadaki bütün şehirlerden daha çok streetwear markası çıkarmıştır; Supreme ve Alife gibi klasiklerin yanı sıra Alexander Wang, Opening Ceremony ve Public School gibi modern vizyonerler de şehrin canlılığını ayakta tutuyor. New York moda başkentleri listesine sokan sadece markalar değil; şehrin bu güne kadar sayısı estetik, altkültür ve akıma evsahipliği yapması. New York moda haftası tüm moda dünyasının en önemli etkinlikleri arasında ve erkek giyimin daha casual bir hale dönüşmesi yani değişimi tamamen New York çıkışlıdır. 

Mağazalar:

Dover Street Market NY, Supreme, Kith, Gentry, Vfiles, Opening Ceremony, NikeLab 21M, Alife Rivington Club, Flight Club, Atmos, Barneys New York, DQM, Flight 23, Nepenthes, Reed Space, Oak, Bergdof Goodman, Saks Fifth Avenue, Kinfolk.

Markalar/ Tasarımcılar:

Supreme, Kith, Alexander Wang, Public School, Thom Browne, Alife, Icny, Staple, 10. Deep, Mishka, Proper Gang, Rag& Bone, Hood by Air, Aime Leon Dore, Engineered Garments, Ssur, 3.1 Philip Lim. 

* Bu yazı bir çeviridir. Orjinali için tıklayınız. 

Read More
aslı özbek yazıları Asli Ozbek aslı özbek yazıları Asli Ozbek

Nasıl moda şehri olunur?

Moda şehri olmak oldukça karlı. Paris, Milano, Londra ve New York moda sektörünün öne çıkan şehirleri. Peki onları moda şehri yapan özellikleri neler?

Mesleğim gereği hayatla ilgili detaylara dikkat etmeliyim. Bu beni ben yapan şey. Bu nedenle yapılmaması gereken şeylerin yapıldığını gördükçe acı çekiyorum.

Bu sözler moda dünyasının devi Giorgio Armani’ye ait. Milano moda haftası onuruna Başbakan Matteo Renzi ve Milano belediye başkanı’nın verdiği yemeğin sonuna gelinmesini beklemeden salonu terkeden Giorgio Armani, salondan çıkarken gazetecilere protestosunun nedenini böyle açıklayacaktı. Milano’nun bir sembolü olmuş, şehri tüm dünyada temsil eden Giorgio Armani, belediyenin şehirde yaptığı değişikliklerden şikayetçiydi ve kızgınlığını gazetecilere şu sözlerle anlatıyordu Burada durmayacağım. Çalışmaya gidiyorum”

Armani Silos müzesi

Temmuz ayında Milano Moda haftasının kapanışını artık yapmayacağını ve Emporio Armani defilesini Paris’te yapacağını açıklayan Giorgio Armani, bu kararına rağmen geçen sene 50 Milyon harcayarak eski Nestle fabrikasını Silos isimli bir arşiv/müzeye dönüştürdü ve şehre yatırım yaptı. Armani’nin bu kararı çok önemliydi, çünkü kapanış defilesi çekici olduğunda önemli moda şahsiyetleri onu bekliyor, olmadığında şehri önceden terkedip Paris’e yollanıyorlardı. Armani bir açıdan gücünü Milano şehrine mesaj vermek için kullanıyordu.  

Moda sektöründe çalışanların tüm ayını dolduran, şehirden şehire gezdiren, bazen fotoğraflanma yarışına sokan bazen de yorgunluktan yataklara düşüren moda ayında öne çıkan dört şehir, sırasıyla New York, Londra, Milano ve Paris, yıllar içinde kendi karakterlerini yarattı. Bu şehirler defileler, etkinlikler, sektör profesyonelleri ve tüm dünyadan gelen bloggerlar ile renklenerek kendilerini hem moda ve alışveriş merkezi, hem de turistik bir değer olarak öne çıkarmaya çalışıyorlar. Daha doğrusu kişilerin içinde görüntülenmek isteyeceği şehir” olma kavramına oynuyorlar.

Yıllardır süregelen yaratıcılık yarışında yerlerinden olmak istemiyorlar elbet, fakat şehirler arasındaki rekabet artık defilelerin ötesinde, bir deneyim ve altyapı rekabeti. Ve bu deneyim, sadece moda ayında değil yılın her günü yaşanıyor. Belirtmeden geçmeyeyim, moda şehri olmak oldukça karlı, bu kar için de şehirlerin tasarlanması lazım. Rakamlarla anlatmam gerekirse 2015 verilerine göre moda haftalarının New York şehrine getirisi 900 milyon dolar civarında, Paris'e ise 430 milyon dolar.

Nasıl moda şehri olunur? 

London College of Fashion’ın direktörü Frances Corner’ın da dediği gibi modanın bir “ekosistem”e ihtiyacı var. Başarılı olan her moda ekonomisinde bu ekosistem tutkulu oyunculardan oluşuyor ve bu oyuncular aynı anda hem oyun kurucu hem de birbirlerinin sadık takipçisi. Modanın gelişmesi için bir şehre de ihtiyacı var. Ancak bu şekilde moda sürdürülebilir bir gelişme için ihtiyacı olan izleyici kitlesine ve yaratıcı enerjiye kavuşabilir. 

Tartışmasız moda şehirleri olmayı başarmış Paris, New York, Londra ve Milano’yu moda şehirleri haline getiren ortak özellikleri neler peki? Aşağıda kendi fikrimi kısaca özetlemek istiyorum.  

Mesleklerin varolması ve korunması

Tarihe  baktığımızda Paris modanın meslek olarak doğduğu ve bir ticari güç haline geldiği ilk şehir. Diğer şehirlerden çok önce, 1868 yılında Federation Francaise de la couture kuruldu. 1910’da da Chambre Syndicale de la Couture Parisienne kuruldu. Bu kurumların amacı Paris’te gelişen tasarım kültürünü korumak ve mesleki becerileri geliştirirken aynı zamanda kaliteyi bozmamak adına kontrol altında tutmaktı. Kısaca, Paris ne herkesin modacı olmasını, ne de diğer ülkelerin ondan tasarım çalmasını istiyordu. Gücünü içeride tutmayı hedeflemişti. Mesleklerin varolması ve korunması bir moda ekosistemi için vazgeçilmez koşul. Mesleklerden kastım sektörü ayakta tutan her iş dalı, modelistlikten kumaş tasarımına, stilistlikten satın almacılığa, fotoğrafçılıktan editörlüğe her meslek için imkanlar oluşmalı ve bu mesleklerin uzmanlık standartlarını belirleyen ve koruyan kuruluşlar olmalı.  New York şehrinin nüfusunun yüzde 5'inin moda sektöründe çalıştığını biliyor muydunuz mesela? Moda şehri demişken... evet New York gerçek bir moda şehri.

Yeteneğin bulunması, gelişmesi ve desteklenmesi:

Bir moda şehri sadece yetiştirdiği değil, aynı zamanda ekosisteminde tutabildiği yetenekler kadar güçlüdür. Business of fashion’ın yayınladığı en iyi 50 moda okulu listesinin ilk üçünde 2 okul Londra’dan. Bu bir tesadüf mü? Kesinlikle değil. Londra hem verdiği eğitimle hem de yarattığı destek ekosistemi ile yeteneklerini geliştirmek ve elinde tutmak amacıyla çalışıyor. Biliyor musunuz? Efsanevi tasarımcı Alexandre McQueen kalıpçılık yaparken keşfedilip Saint Martins'e davet edilmiş, okul hayatına böyle başlamıştı. Yani bir okul öğrenci beklemekle kalmayıp, radarını her daim açık tutup, yetenekleri keşfetmeyi de kendine amaç edinmeli. 

Moda tarihinin birçok öncü ismi, Central Saint Martins mezunu. British Fashion Council 1983 yılında kuruldu ve ülkenin en önemli moda okulları bu kuruluşa bağlı. Bu kuruluşun amacı İngiltere ekonomisine büyük katkısı olan (yaklaşık 40 Milyar dolar) moda ekonomisinin gelişmesini, tasarımcıların ve markaların global arenada temsil edilmesini ve eğitim ve tanıtım aktivitelerinin koordine edilmesini sağlamak. Londra'nın hızla gelişen moda endüstrisinin bir nedeni de bu kuruluş.  

Müzeler ve kültürel aktiviteler:

Tüm moda başkentleri kendileri ile özdeşleşmiş müzelerle anılırlar. Londra’nın V&A’yi, New York’un MET’i, Paris’in Musee Galliera’sı, Les Arts Decoratifs'i sadece birkaç örnek. Bu şehirlerin her birinin yıllık moda sergisi takvimi vardır. Her birinde kostüm tarihi, ve kostüm müzeciliği gelişmiştir. Kuratörlükten arşiv yönetimine, bu alanda eğitimler ve iş fırsatları vardır. Sadece moda kitapları satan kitapçılar bulmaktan bahsetmiyorum bile. Bu şehirlerde moda ailelerin pazar günlerini müzede geçirmelerini sağlayacak kadar sağlam bir yeri kendine garantilemiştir.  

Modanın müzelere girmesinin tek faydası markaların normalde müşterileri olmayan bir kitleye ulaşmalarını sağlamak değil (düşünürseniz bir müze bileti fiyatına bir markanın dünyasını keşfedebiliyorsunuz), aynı zamanda şehirlerin kendi moda kültürlerini dünyaya tanıtma ve markalarını ulusal değer olarak öne çıkarma yolu.

En son gittiğim sergi 1864'te kurulan Les Arts Decoratifs'deki "Fashion forward: 3 centuries of fashion", şu ana kadar gördüğüm en görkemli ve kapsamlı moda sergisiydi. Sergilenen 300 kıyafet müzenin 150.000 parçalık koleksiyonundan modanın 17. yüzyıldan bugüne görsel tarihini anlatmak için seçilmişti. Serginin tasarımında Paris Opera'sı da yer aldı ve mankenlerin duruşundan ışığın yansımasına kadar müze kuratörlerine danışmanlık verdi. Sergi Musee des Arts de la mode (Kostüm sanatları müzesi)'un kuruluşunun 30. yılı şerefine açılmış ve Pierre Berge gibi şehrin önde gelen simaları sponsor olmuştu.

Fashion Forward: 3 Centuries of fashion

Alışveriş deneyimi:

Paris’in gözbebeği Le Bon Marche’ 1838’de kuruldu. Bugün adının aksine lüks markaları barındıran bu departman mağazası gibi Londra’nın, New York’un ve Milano’nun da kendi alışveriş DNA’ları var. Londra’da genç, sokak stilinden beslenen, dinamik, yenilikçi ve dijital dünyaya ayak uyduran bir alışveriş kültürü öne çıkarken, Milano diğer şehirlerin aksine sokaklardaki bağımsız çok markalı butikleri ile öne çıkıyor, öyle ki Milano’nun sembolü ünlü Galleria Vittorio Emanuele 1870’lerde inşa edilmişti ve günümüzde en eski alışveriş merkezlerinden biri sayılıyor. New York mu? New York ve genel olarak Amerika, oldu olası uygun fiyata alıverişin merkezi olarak anılıyor. Her şehir kendine özgü mağazaları ve alışveriş deneyimiyle farklılaşıyor. Selfridges dediğimizde aklımıza kuşkusuz Londra geliyor. Saks denince New York. Bu mağazalar, sadece kendi yarattıkları müşteri deneyimini değil, aynı zamanda da içinde bulundukları şehrin kültürünü aklımıza getiriyor.

Selfridges

Şehre özgün bir stil ve

onu temsil eden özgün markalar

Bir şehrin moda şehri olması için kuşkusuz kendinden doğan, kendi içinde gelişen ve beslenen, aynı zamanda büyüyüp ekonomik bir güce dönüşen markalara ihtiyacı var. Bunun üzerini çizmek istiyorum, yetiştirmek yetersiz, gelişim için gereken ekosistemi yaratmak önemli.

Mary Katrantzou

Buna en güzel örneklerden biri Mary Katrantzou. Atina doğumlu Katrantzou Amerika'daki mimarlık eğitimini terkedip Londra'da Central Saint Martins'de moda tasarımı okumaya karar veriyor. Central Saint Martins'in mezunlarının defileleri sektör tarafından merakla beklenir, Katrantzou da bu defileyle başlayan kariyerinin ilk yıllarında British Fashion Council tarafından verilen altı sezonluk sponsorluk desteği ile bugünkü sağlam temelli markasını kurdu. Kendisi de itiraf ediyor, "Atina’da kalıp oradaki moda haftasına katılarak ne marka olabilirdim ne de dünya beni tanırdı".

Üretim gücü

Üretim gücü her sektör için kritik bir faktör. Fakat moda şehri olabilmiş şehirlerde, tasarım ve üretim gücünü birleştirme becerisi kuvvetle öne çıkıyor. Örnek vermem gerekirse, İtalya’da defileler ilk olarak 1950’lerde Floransa’da yapılmaya başlandı. O dönemde hem Floransa hem Roma, moda şehirleri olarak öne çıkıyordu. Milano’nun ismi henüz listede yoktu. Milano’nun bir inovasyon ve üretim merkezi olması, aynı zamanda şehir olarak altyapısının gelişmiş olması, tasarım merkezi olan Floransa’daki  yetenekleri kendine çekmesine neden oldu. 60’ların sonunda Milano İtalya’nın moda başkenti olmuştu. Aynısı New York için de geçerli, moda tarihini başlatan kişi sayılan Charles Frederick Worth’dan beri New York Paris’ten tasarım satın almış ardından bunları üretip departman mağazalarında satmıştı. Ta ki dünya savaşı kıtalar arası ulaşımı sekteye uğratana kadar. Dünya savaşı sırasında Avrupa’ya gidemeyen satın almacılar, zaten çalışamayan ve üretemeyen Paris’li tasarımcılardan çizim alamadılar. New York moda haftasının 1943 yılında, tam 2. Dünya savaşının göbeğinde başlaması bir tesadüf olamaz. New York üretimin yanında tasarım yapmak zorunda kalmıştı, ve bu şekilde bugünkü özgün moda şehri konumuna kavuştu. New York üretimi şehrin göbeğinde yapan belki de tek moda şehri, 5th Avenue (Garment district) diye de bilinen üretim bölgesi işçi kıyafetleri dikerek başlayıp zaman içinde Amerika'lı tasarımcılar için bir üretim gücü haline geldi. 

Dinamik şehir kültürü 

Yazımın başında belirtmiştim, "Görüntülenmek isteyeceğimiz şehir" kavramını. Sokak stili ve günlük hayattan çekilen kareler sosyal medyada bir şehrin görsel panosunu hazırlıyorlar sanki. Bu panonun global bir kitlenin kendini içinde görmek isteyeceği bir dünya yaratması çok önemli. Moda haftalarında koşturan bloggerların her şehir için farklı stiller yaratmasının nedeni de bu; şehrin kendi resmi içinde ahenkli durabilmek. 

Belki de yıllar içinde Milano'nun en çok sıkıntı çektiği konu bu oldu. Editörlerin yıllarca söylendiği, hatta Anna Wintour şehirde kalmak istemediği için moda haftasının kısaltıldığı dönemler oldu. Bunun nedeni şehrin sunduğu kültürel etkinlik, sosyal hayat, parti, yemek ve kendi yerel ruhunun yeteri kadar etkileyici olmamasıydı. Milano moda haftasında Dolce Gabbana'nın Via Montenapoleone'de yaptığı akşam yemeği bu eleştirilere bir meydan okuma olmasın? 

Dolce Gabbana'nın Via Montenapoleone'de verdiği davet

"Moda şehri olmak" sözünü sıklıkla duyuyoruz. Bu yazıda moda şehri olmanın anlamını özetlemek istedim. İstanbul moda haftası çok yakında başlıyor. Bir diğer yazımda İstanbul'un yeri ile ilgili yorumlarımı yapacağım. 

O zamana kadar sizlerin de görüşlerini almaktan mutluluk duyarım. Sizce İstanbul bu kriterlere göre ne konumda?

Read More
blog, eda binark yazıları Eda Binark blog, eda binark yazıları Eda Binark

Instagramda Takip Etmeniz Gereken Tasarımcı Hesapları

Gerek ilham kaynaklarını paylaşmaları, gerekse iş hayatı ve moda eğitimiyle ilgili paylaşımlarıyla, radarımızda olan bazı Türk ve yabancı tasarımcıları sizler için derledik. 

 

 

Markalar ve tasarımcıların kendilerini İnstagramda doğru olarak gösterebilmesi hem doğru müşteri kitlesine ulaşmaları, hem de takipçi sayılarını arttırması bakımından büyük önem taşıyor. Günümüzde olması gereken, bir marka/ tasarımcının Instagramının belirli bir düzeyde kişisellik içerirken, bir yandan da profesyonel bakış açısını da dengede tutması gerekiyor. Kişisel resimler, atölye fotoğrafları ve lookbooklar derken tasarımcıların bir harmoni yaratması ve markalarını veya kendilerini doğru şekilde yansıtabilmeleri gittikce zorlaştığı şu günlerde gözümüzden kaçmayan, Instagramına hem dozajında bir kişisel hayat paylaşan, hem de ilham kaynaklarını ve sektörde calısmak isteyenlere yönelik içerik paylaşan bazı Türk ve yabancı tasarımcıları derledik. 

 

Maid İn Love- Hande Cokrak

 

Yeni bir marka olmasına rağmen, piyasada çizgisi ve hayat tarzıyla kendini farklı bir yere konumlandıran Maid İn Love markasının kurucusu Hande Cokrak Instagramında kendi stiliyle birebir uyuşan markasını hem kombin önerileriyle sunuyor, hem de ilham aldığı parçaları, atölye ortamından resimleri ve kendi yaşam tarzını da dengeleyici bir şekilde paylaşıyor. Hande Cokrak gercekten de markasının renkli, pop ve dijital stilini eğlenceli bir şekilde Instagramına yansıtıp, Instagramda eğlenceli paylaşımlar görmek isteyenlere örnek paylaşımlar sunuyor. 

Gamze Saracoglu

 

Tasarımcı Gamze Saracoglu, Instagram'ı dogru bir şekilde kullanan diğer tasarımcılarımızdan. Kendi koleksiyonlarının yanı sıra, seyahatleri, Istanbul Moda Akademisinde verdiği eğitimleri  ve atölye ortamından resimlerle görsel anlamda güzel bir Instagram'a sahip. Gamze Saracoglu'nun dönem dönem paylaştığı sergi önerileri de Instagramını takip edilesi yapan diğer detaylardan. 

Rıfat Ozbek

 

Yurtdışında adını duyurmuş ilk Türk tasarımcılarımızdan olan Rıfat Özbek, Instagramını bir çeşit mood board, ilham panosu gibi kullanıyor. Birbirinden yaratıcı bol miktarda Sürrealist öğeden olusan Instagramını yaratıcı sektörlerde çalışanların mutlaka takip etmesi gerekiyor.

 

 

Önder Özkan

Genç tasarımcılardan Önder Özkan da Instagramında dolu dolu materyal paylaşanlardan. Instagramına yer yer ilham kaynaklarını açıklamalarıyla koyan, ama daha çok da eğitim verdiği yerlerden resimler ve proje örnekleri paylaşan tasarımcının hesabını özellikle Moda Tasarımı okumayı planlayanların takip etmesi gerekiyor.

 

Mary Katrantzou

Londra'da yaşayan Yunan tasarımcı Mary Katrantzou, çiçek desenleri ve rengarenk printler denince aklımızda canlanan ilk isimlerden. Tasarımcının Instagramı da en az koleksiyonları kadar rengarenk. İlham kaynaklarını, derinliğe sahip sıcak renklerle birleşen görsellerle dolu Mary Katrantzou'nun hesabı mutlaka takip etmeniz gerekenlerinden.

 

 

Mark Fast

İngiliz tasarımcı Mark Fast triko/ormeyle harika işler yaratıyor ama Instagramı da en az işleri kadar yaratıcı. Bol miktarda pembeler, çizimler ve ilham kaynaklarını keşfedip fikir almak için radarımızda olan sıklıkla göz attığımız Instagramların başında geliyor. 

 

ZAC POSEN

Amerikalı tasarımcı Zac Posen ise, Mary Katrantzou ve Mark Fast'ın aksine, daha az ilham kaynaklarını paylaşıp daha cok atölyesinden resimler paylaşmakta. Ayrıca Project Runway'de jüri  üyeliği yaptığı döneminden de epey miktarda paylaşım yapmakta. 

Read More
blog, eda binark yazıları Eda Binark blog, eda binark yazıları Eda Binark

Gösterişli ve Gizemli Dünyasıyla Haute Couture

Tüm moda dünyasında gözler Paris'teki Haute Couture haftasını gösterirken, bu zamana kadar kafanızda olan nedir bu 'Haute Couture' gibi bir çok soruyu burda cevaplıyoruz

Haute Couture denince hepimizin aklına gösterişli kıyafetler, defileler ve yüksek fiyatlar geliyor ama gerçekte Haute Couture nedir? Bir Haute Couture parçanın fiyatı ne kadardır ve Haute Couture kimler alır? Hazır moda takvimimiz Paris Haute Couture haftasını gösterirken, gelin bu zamana kadar bu gösterişli ama gizemli dünya ile ilgili hep merak ettiklerinizi burada açıklayalım. 

 “Bir kıyafetin Haute Couture olarak tanımlanması için ne gerekir?”

İster inanın, ister inanmayın ama bu aslında yasal bir iş. Bir kıyafetin Haute Couture olarak etiketlenmesi için öncelikle Fransız Hükümeti tarafından korunan Haute Couture yasalarına uyması gerekiyor. Fédération Française de la Couture tarafından belirlenen birçok farklı kural var ama öncelikli kural tasarımcının kişiye özel hizmet vermesi. Diğer bir önemli kural ise, tasarımcının Paris’te en az 20 kişilik bir atölyeye sahip olması ve senede iki kere Couture defilesinde koleksiyonunu sergilemesi.

“Couture kıyafetler el emeğidir”

Bazı parçaların yapımı 700 saate kadar çıkabiliyor. Bir çok haute couture parçanın yapımında çok yoğun bir işleme, hassas kumaşlar ve el dikişi kullanıldığı için yapımları epey zahmetli. 

“Haute Couture kıyafetlerin fiyatları ne kadardır?”

Günlük kıyafetler genelde 10,000 Euro'dan başlıyor, gece kıyafetlerinin başlangıç fiyatları ise yaklaşık 20,000 Euro.

“ Kimler Haute Couture alıyor?”

Dünya çapında yaklaşık 2,000 adet müşterisi var. Eskiden sadık müşteriler, Fransız asilleri ve sosyetesiydi ama günümüzde alıcılar Rusya, Arap Emirlikleri ve Çin gibi ülkelerden oluşuyor.

 

“Couture showları ne sıklıkla ve nerede oluyor?”

Yılda 2 kere, Paris'te Ocak ve Temmuz ayında olur. 2016 Moda Takvimi için tıklayın.

 

“Haute Couture’de olmazsa olmaz markalar hangileridir?”

Couture dünyasında Chanel, Christian Dior ve Valentino en bilinenlerindendir ama sıklıkla Zuhair Murad ve Victor&Rolf gibi katılımcı markalar da oluyor.

 

“Couture, tasarımcılar/markalar için bir para kaybı olarak görülüyor. Eğer gerçekten öyleyse bütün bunların anlamı nedir?"

Couture, markalar için bir çeşit uzun dönem yatırımdır o yüzden kısa zaman içinde kar etmek markaların couture koleksiyonları için baktıkları bir nokta değildir. Couture'de amaç markanın imajını yükseltmek, tasarımcıya yaratıcılığında özgürlük tanımak ve markaya prestij katmak.

"Peki tüm bunların bir önemi var mı?"

Aslında evet, hem de Couture şovlarının büyük bir önemi var. Öncelikle, Couture defileleri gelecek sezon hakkında ipucu ve baz oluşturan platformlardır. Ayrıca günümüzde modanın bu kadar hızlı aktığı bir dönemde couture çok daha özel bir yer oluşturuyor, bir çok ölmekte olan işleme ve dikiş tekniklerini de yaşatmaya destek oluyor. Son olarak da Couture şovlarında gördüğümüz bir sürü tasarım bir kaç sezon içinde hazır giyim markaları tarafından ilham alınarak hepimizin üzerinde görebileceği parçalara dönüşüyor.

 

 

*Bu yazı bir çeviridir yazının orjinali için tıklayınız

Read More
işveren markası Asli Ozbek işveren markası Asli Ozbek

İşveren markası nedir?

Markaların müşterilerine konuşmasına hepimiz alışığız. Fakat artık devir değişiyor ve markalar pazarlama stratejilerinde sadece müşterilerini değil, çalışanlarını ve gelecekteki çalışanlarını da düşünmek durumundalar. 

Markaların müşterilerine konuşmasına hepimiz alışığız. Fakat artık devir değişiyor ve markalar pazarlama stratejilerinde sadece müşterilerini değil, çalışanlarını ve gelecekteki çalışanlarını da düşünmek durumundalar. 

Biliyoruz ki iş hayatından beklentiler çok değişti ve bunu sadece bir jenerasyona özel olarak görmek çok doğru olmaz. Kişilerin kendilerini daha iyi yansıtacakları, kültürüne dahil olabilecek ve gururla ismini temsil edecekleri şirketleri aradıkları, bunu bulamadıklarında da aramaya devam etmekten çekinmedikleri bir dönemdeyiz. Yaşları ve tecrübeleri ne olursa olsun. Yetenek çekmek isteyen kurumlara ve yöneticilere çok iş düşüyor. Artık sadece müşterilere satış yapmadıklarını farketmek bunlardan biri. 

Literatürde "Internal marketing" diye geçen kavram, çalışanların bir markayı satmadan, ya da onun için çalışmadan önce, kendilerinin net bir şekilde onu anlaması gerektiğini söylüyor. Bu aslında şu demek "bir marka veya ürünü öncelikle onu satacak olanlara satmak". Hatta "Systems marketing" dediğimiz pazarlama stratejisi şirket, müşterileri ve çalışanlarını içine alıyor ve diyor ki, müşteriler şirketin stratejilerinde bir ortaktır, şirket çalışanları ve markanın kendisi ile ilişkileri sayesinde stratejiye direk etki ederler. Kısacası, müşteriler, çalışanlar ve kurum birbirine her zamankinden daha yakın olmalı. 

Şirket etkinlikleri, ekipçe gidilen motivasyonel tatiller ya da ödüllendirme sistemleri gibi uygulamalar aslında uzun zamandır markaların çalışanlarının gözünde de "aşk markası" olabilmesini amaçlıyor. Fakat işveren markası bunlardan çok öte bir kavram.

İşveren markası nedir?

"İşveren markası" bir markanın çalışanları ve farklı paydaşları (iş ortakları, sektördeki şirketler gibi) gözündeki imajıdır. Bu bir resim gibi marka tarafından çizilir ver herkes tarafından yorumlanır. Bu resmin içinde bir şirketin değerleri, kuralları, kültürü ve işveren olarak sunduğu imkanlar vardır. Bu resim sizin iş görüşmesine giderken ya da bir mülakata girmeden hemen önce, gözünüzün önünde canlandırdığınız resimdir. 

Markalar bu resmi çizerken şu nihai amaçları taşırlar:

  • Yetenekli kişiler için çekici bir işveren olmak
  • Çalışanların kurum içinde mutlu olmaları ve doğru yerde çalıştıklarını hissetmeleri
  • Çalışanların şirkete ve işlerine bağlanmaları, daha uzun süre kalmaları
  • Şirketin hedeflerinin ve kültürünün herkes tarafından net olarak anlaşılması ve paylaşılması 

Herhangi bir iletişimde karşımızdakine inanmamız ve onu takip etmemiz için önemli olan şeyler vardır. Benim için işveren markası iletişimi konusunda önemli olan faktörler de şunlar; samimiyet, paylaşımcı ruh, açık iletişim ve adaletli yaklaşım. 

Samimiyet kurumu olduğu gibi anlatabilmektir. Bir hayal dünyası yaratıp çalışanların kurumla ilgili hislerinden farklı bir imaj sunmak, ya da iş arayanların sunulandan farklı bir kurum ortamı bulmalarına neden olmak samimi olmaz. Samimi olabilmek için de öncelikle şirketin kendisini objektif değerlendirebilmesi gerekir. Bunun için rakamların ötesinde, şirketin "iç sesi"ni, yani çalışanlarını, dinlemek önemlidir.

Paylaşımcı ruh, şirketin tecrübesini, belki bir konudaki spesifik bilgisini, ya da imkanlarını açmaktan çekinmemesi, bilgi kıskançlığı yapmamasıdır. Son dönemde sıklıkla atölyelerinin, ofislerinin kapılarını herkese açan markaları duyuyoruz. LVMH grubunun düzenlediği Les journees particulieres gibi.  

Açık iletişim, eleştirilere, yorumlara, sorulara açık, bu tür etkileşimlere de hazır olmaktır. Dijital dünyada yaşıyoruz artık, herhangi bir video, haber ya da yazı, iyi ya da kötü yorumlar alabilir. Kurum olarak bunlara nasıl cevap verdiğiniz, ya da verip vermediğiniz, işveren markanızın parçasıdır.

Adalet, çalışanların ve çalışmayı düşünen herkesin bir kurumda aradığı özelliklerden biri adaletli davranış. İşveren markasını yansıtırken hem kurum içindeki farklı renklere, kişiliklere fırsat vermek, hem iyi yanları hem zorlukları özgürce anlatabilmek bu duyguyu kuvvetlendirir. 

İşveren markası üzerine örnekler

Moda sektöründe işveren markası ile ilgili çalışmalar özellikle son dönemde çok arttı. LcWaikiki ve Silk & Cashmere bunlara örnek. LC Waikiki çalışanları ile röportaj yapıyor ve şirketi 360 derece sanal gerçeklik ile tanıtıyor. Silk & Cashmere ise instagramda "Capra" serisi başlattı. Her ay şirket çalışanlarından bir "Capra" seçiyor ve tanıtıyor. 

Bu çalışmaların artmasının nedenlerinden biri kuşkusuz sektörün sadece Türkiye'de değil, globalde çektiği yetenek sıkıntısı. Okullar mezunlarına iş fırsatı yaratmakta zorlanıyor, şirketler yetenek bulamamaktan şikayetçi, iş arayanlar da iş bulamamaktan. Bu kısır döngünün içinde, kendini daha çok anlatan şirketlerin rakiplerine göre avantajlı olacağına inanıyorum. İşte bu inançla modakariyeri.com'u kurdum. Bu platform da şirketler, okullar ve moda sektörüne gönül veren kitle arasında köprü olmayı hedefliyor. 

Yine bu nedenle, modakariyeri.com adına ben de anlatsin.com'da tecrübemi anlatıyorum. Anlatsin.com hem bilgilendirici, hem samimi, hem de yetenekler ve işverenler arasındaki iletişimi kuvvetlendirmeyi hedefleyen bir girişim. Şirketler çalışanları aracılığıyla kendilerini anlatıyorlar, öğrenciler ve profesyoneller de bir şirketi çalışanlarından dinleme şansına sahip oluyorlar. Fakat bununla kalmıyor, konuşmasını dinlediğiniz kişilere teşekkür edebiliyor ve onlara soru sorabiliyorsunuz. Üstelik şirketi anlatan kişiler her kademeden olabiliyor. Şu anda Mercedes Benz, Avon, Unilever, Garanti ve daha birçok önemli şirket bu platformu kullanıyor. 

Bir kurumu tüm değerleri, güzellikleri ve zorlukları ile yansıtmayı amaç edinen ve kişilerin iş ve meslek seçimlerini daha sağlıklı bilgilerle yapmalarını sağlamayı hedefleyen bu site yeni dönem işveren markası iletişiminde olması gereken herşeye sahip. Halihazırda Modakariyeri.com olarak moda sektörünü anlatan ilk ve tek kurumuz. 

Adidas

Vermek istediğim başka bir örnek de Adidas'tan. Adidas'ın bir kurumsal blogu var ve bu blog çok aktif. İçerikler çok çeşitli ve kurumun kültürünü çok iyi yansıtıyor. Bu içerikler sürdürülebilirlikten, spor ile yaşama ve kariyer seçimlerine kadar uzanıyor. Yazarların bazıları Adidas'ta çalışıyor fakat Adidas herkesi içerik yaratmaya davet ediyor. Bu da paylaşımcı bir izlenim yaratıyor.

Spor psikoloğundan ofis tüyoları, sporculardan motivasyon tavsiyeleri ya da kariyer koçlarından öncelikleri belirleme üzerine öneriler...Bu blog gerçekten de Adidas'ta çalışma isteği uyandırıyor. Adidas samimi bir şekilde stratejileri ile ilgili bilgi paylaşırken aynı zamanda farklı kişilerin fikirlerini bu blogda paylaşmasını mümkün kılıyor. 

GamePlan A

The place for creators and entrepreneurial minds with an athlete's heart.

Siz hangi markalar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isterdiniz? Çalışmayı hayal ettiğiniz ve içini tanımak istediğiniz bir şirket var mı?

Read More
damla kahveci yazıları, business Damla Kahveci damla kahveci yazıları, business Damla Kahveci

Bloglar nasıl para kazandırıyor - 1

Bloggerlık zaman içinde, özellikle günümüze yaklaştığımızda, insanların merak duyduğu bir yenilik olmaktan çıkarak markaların pazarlama stratejilerinden biri oldu. Küçük ya da büyük marka ayrımı yapmaksızın, bütün markaların bu stratejiyi kullandığı görülüyor. Peki bloglar nasıl para kazandırıyor?

Tüketiciler, beklentilerinin karşılanmasını isterler. Bir moda ürününde fonksiyonellik, estetik ve rahatlık ararken aynı zamanda onlara statü kazandırmasını beklerler. Firma sürekli yenilik yapmalı ve benzer tasarımların üretiminden kaçınmalı ki tüketici bu hızlı dünyada ilgisini kaybetmesin.

En önemli tüketici davranış biçimi ise talebi fazla olan ürünü alma yarışına girmek. Firmalar, koleksiyonlarını düzenledikleri özel partiler ile zamanından önce satın alma gruplarıyla buluşturup bu yarışa zemin hazırlıyorlar. Düzenlenen özel organizasyonlar firmaların satışlarından büyük kâr elde etmesini sağlıyor.

Tüketici aynı zamanda firmaların yaptığı promosyonlara, markaların yaptığı iş birliklerine ve ünlü kişilerle ilişkilerine, tasarımcıların yaratıcılığına, markanın sosyal medya kullanımına ve bloggerların görüşlerine önem veriyor. Dijital pazarlama dünyasının yatırımlarını hızla arttırdığı sektör olan moda sektöründe sosyal medya 2010 yılından sonra tam anlamıyla kullanılmaya başlandı.

Bloggerlık zaman içinde, özellikle günümüze yaklaştığımızda, insanların merak duyduğu bir yenilik olmaktan çıkarak markaların pazarlama stratejilerinden biri oldu. Küçük ya da büyük marka ayrımı yapmaksızın, bütün markaların bu stratejiyi kullandığı görülüyor. Markaların bloggerlarla çalışmaya başlamalarının nedenlerinden biri düşük maliyetli bir strateji olması ve kitlelere hitap etme konusunda daha etkin olması. Bu stratejilerin belirgin örneklerinden biri ise bloggerların markaların kendi defile ve tanıtımlarına davet edilmesi. Böylece markalar dergi,televizyon gibi kitle iletişim araçlarının yanı sıra internetin gücünü de kullanmış oluyorlar. Bloggerlar açısından incelemek gerekirse; markaya sunulan hizmet karşılığında bir ücret alınıyor elbet ve popülerlikleri arttıkça bloggerlar markaların dijital dünyadaki elçileri oluyor. 

Peki bloggerlar moda bloglarından para kazanıyor mu? Blogging gerçekten emek verilmesi gereken ve süreklilik isteyen bir iş.  Araştırmalarım sonucunda blogların reklamlardan para kazandıklarını öğrendim. Bunu tahmin etmek zor değil tabii ki fakat öyle küçük paralardan bahsetmiyorum!

İlk örnekten başlayalım; Google AdSense Reklamları bloggerların en basit şekilde para kazandığı yöntemlerden. Ziyaretçilerin reklamlara yaptığı her tıktan para kazanıyorlar. Bir başka örnek ise Bumads İçerikleri (boomads.com). Doğan Holding bünyesinde olan bu pazarlama ajansı, bloggerlarla iş birliği yapıyor ve karşılıklı para kazanıyorlar. Tekliflere göre de kazancınız değişiyor. Tek yapmanız gereken yazılarınızı çok kişinin okumasını sağlamak. Üçüncü örnek ise Banner Reklamları. Blogunuza yerleştirdiğiniz bannerlar sayesinde reklam alıp yine para kazanabilirsiniz.

Advertorial İçerikler de var tabii. Tanıtım yazısı olarak bilinen bu içerikler backlink çalışması yapan SEO’lar ve sitelerini büyütmek isteyen kişiler tarafından tercih ediliyor. Blogunuzla uyumlu bir içerik yazısı size yüksek ücretler kazandırabilir. Affiliate Marketing ise satış ortaklığıdır. Uzun vadede çok para kazanmanızı sağlayan bir yöntemdir. Yaptığınız üye ya da satış başına komisyon aldığınız için ne kadar kazanmak istiyorsanız blogunuzu o kadar dikkat çekici hale getirmeniz gerekiyor.

Makale Yazarlığı ise bütün gününü bilgisayar başında geçirip yazı yazmak isteyenlere göre. Kazancınız çok yüksek olmuyor ama içerikler yazarak diğer bloglara ya da şirketlere satma imkanınız oluyor.

Gelelim Blog Mentörlüğü'ne. Blog yazmaya yeni başlayacak kişilere yol gösterici olup para kazanmanız da mümkün. Daha bir çok yöntem olmakla birlikte şimdilik bu ilk yazıyı noktalıyorum. 

Bir sonraki yazımda markaların pazarlama stratejilerinden bir diğeri olan sosyal medya ağlarına değineceğim. 

Read More