eda binark yazıları, blog Eda Binark eda binark yazıları, blog Eda Binark

Moda Olimpiyatları

4 yıldır beklediğimiz 2016 Yaz Olimpiyatları sonunda Rio'da başladı. Olimpiyatlar tüm çoskusuyla devam ederken, moda dünyasına olan etkilerini öğrenmeye ne dersiniz?

Her 4 yılda bir gerçekleşen yaz olimpiyatları kuşkusuz tüm spor müsabakalarının en önemli olayıdır. Bu sene Brezilya'nın Rio şehrinde gerçekleştirilen olimpiyatlara sadece birer spor müsabakası olarak bakmak yetersiz kalıyor. Açılış ve kapanıs seremonilerinin başlı başına bir olay olmasından, tasarımcıların kendi ülkeleri için hazırladıkları üniformalara ve markalardaki sponsorluk yarışlarına kadar daha bir çok alanda moda dünyasını yakından ilgilendiriyor. 

Moda ve spor ilişkisinin en kuvvetli yaşandığı zamanları yaşıyoruz şu anda. Sağlıklı beslenmenin ve spor yapma bilincinin arttığı, atletik vücutlu mankenlerin popüler olduğu, casual giyimin tüm moda dünyasını yönettiği, sporcuların milyon dolarlara markalarla işbirlikleri yaptığı bir dönemde Olimpiyatların moda dünyası için bir çeşit ilham ve bir marketing aracı olduğu kabul etmemiz gerekiyor. 

H&M'in Olimpiyatlara özel çıkardığı kapsül spor giyim koleksiyonunu geçtiğimiz günlerde ele almıştık. Sadece H&M'de değil bir sürü hazır giyim markasında Olimpiyat etkisiyle spor giyim koleksiyonları 2016'da mağazalarda satıştaydı. Peki ya moda dergileri? Yaz başından beri bir çok editorial ve katalog çekiminde gördüğümüz Olimpiyat ilhamlı çekimleri es geçemeyiz. İster çekimler Olimpiyat ruhunu yansıtsın, isterse milli atletler poz versin Olimpiyat- spor teması baharın gelişinden beri dergilerde sıklıkla rastladığımız temalardandı.  Bu çekimlerin en belirgin olanları arasında İngiliz Vogue'unun milli kadın boksor Nicola Adams'la yaptığı çekimive yine İngiliz Harper's Bazaar dergisinin 10 farklı kadın sporcuyu fotoğrafladığı çekimler olduğunu gösterebiliriz. Tüm dünyada Vogue, Elle, Harper's Bazaar gibi nice dergi bu modaya ayak uydurmuşken aslında dikkatleri kadın sporculara ve onlara verilen desteğe çektiyorlar.

 

Söz konusu moda olunca açılış seromonisinde giyilecek üniformalardan da bahsetmeden olmaz. Her ülke, sporcularının giyeceği kıyafetlerin o ülkeden bir tasarımcı tarafından yapılması tercih ediliyor; bu durum aslında tasarımcı için bir çeşit onur olarak kabul ediliyor. Bu sene açılış töreninde klasik bir Amerikan tasarımcısı olan Ralph Lauren, Amerikan milli takımı için 'preppy' çizgisinde kostümler tasarlarken; İtalyan takımının tercihi ise belki de İtalyan tasarımını en iyi özetleyen marka Armani'ye ait. İngiltere Stella Mccartney, Avustralya da rahatlığı ve plaj kültürüne yaptığı vurguyla Toms ile geçit törenindeydi.. İsveç ise ' modanın demokratikleşmesi' akımının öncülerinden olduğu ve tüm dünyada herkesin bildiği bir hazır giyim markasına ev sahipliği yaptığı için H&M tarafından giydirildi.  Her ülkenin kendi moda anlayışı- sahip olduğu özellikleri üniformalara yansıtarak, bir yandan da Olimpiyat Komitesinin kurallarına uymak zorunda olan tasarımcıların işi bir hayli zor olsa gerek.

Sadece açılış seromonisi değil, markalar/tasarımcılar için sporcuların kıyafetlerini tasarlamak da başlı başına bir prestij ve bir reklam kaynağı- sonucta Olimpiyatlar dünyanın en çok izlenen spor aktivitesi, markanızı milyonlarca kişinin izlediği bir platformda duyurmanın getireceği basın etkisi  inanılmaz. Kanada plaj voleybolu takımının kostümlerinin Lululemon tarafından yapılması, Nike, Adidas gibi mega markaların bir çok takıma/ sporcuya sponsor olması yine alıştığımız Olimpiyat görüntülerindendi. Tüm bunlar olurken isin reklam boyutunun farklında olan bazı sporcular, onlara sponsorluk vermeyen markaların logolarını sprey boyalarla kapatarak markalara bedava reklam olanağı vermeyip, protesto etmesi ise gördüğümüz en ufak logonun bile önemini kanıtlıyor. 

Biraz da marketing ve markalar açısından baktığımızda rakamlar şaşırtıcı boyutlara ulaşıyor. Dünyanın en büyük spor giyim marketi olan Amerika'da şu güne kadar en çok izlenmiş televizyon programının 2012 Londra Olimpiyatları olması işin boyutunun ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor. Tahmin edildiği gibi Olimpiyatlar artık bütün spor giyim markalarının aylar öncesinden dört gözle beklediği bir reklam/ sponsorluk platformuna dönüştü bile.

WGSN'in senior editörlerinden Veronica Hendry'nin de dediği gibi "Olimpiyatlar marka değerinizi yükseltmek için harika bir platform. Her şeyden önce uluslararası oluşu markalar için çok büyük avantajlar sağlıyor".  Nike ve Adidas gibi spor giyimine yön veren iki markanın sponsorluklar için rekabeti de bu sene her zamankinden de heyecanlı geçiyor.  Bu rekabette Nike'ın Olimpiyatlara özel çektiği 'Unlimited You' adlı kısa filminde Serena Williams, Zach Lavine ve Aaron Gordon gibi isimleri görebilirsiniz. 'Unlimited You' hem Nike'ı Olimpiyat dönemi rakiplerinden öne çıkarıyor, hem de normal reklamlarında pek de yapmadığı bir tarz olan farklı sporcu ve spor dallarını bir araya topluyor. 

Olimpiyatlarda her spor modaya etki ederken, bazı sporlarda ise bu etkileşim daha güclü hissediliyor ve  ister istemez bazı branşların kostümleri daha fazla ilgimizi çekiyor. Bu seneki Rio Olimpiyatlarında da modayla bağlantılarının en güçlü hissedileceği sporları aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Artistik Jimnastik

Rengarenk kıyafetleri, saçları, makyajları ve işlenmiş kıyafetleriyle Olimpiyatlarda en merak edilen kostümler Artistik Jimnastikçilere ait olmuştur hep. 'Leotard' adı verilen bir çeşit body giyen sporcular için pistte kostümlerinin ergonomik olması kadar dikkat çekiçi ve ışıltılı olması da olmazsa olmazlardan. Son yıllarda populerliği gittikçe artan bodysuitler hazır hala gündemdeyken , Olimpiyatların Artistik Jimnastik sporuyla etkilesimi belki de önümüzdeki günlerde modaya ilham verecek.

 

Binicilik

Belirli kıyafet kuralları dahilinde ve her zaman zamansız şıklık içinde yapılan binicilik ise, moda dünyasının bol miktarda ilham aldığı, ikonik parçalar oluşturmuş bir başka spor. Her zaman aristokrasiyle özdeşlemiş olan binicilik sporunu podyumda markalar tarafından sıklıkla yeniden uyarlanarak ve referans alınarak görmekteyiz. 

 

Tenis

Olimpiyatlarda en çok takip edilen sporların başında gelir tenis. Geçtiğimiz ayki Moda ve Tenis ilişkisi yazısında olduğu gibi bu ikili arasındaki bağ daha 19. yüzyılda atılmıştır ve yıllar boyunca modanın merkezinde yer etmeyi başarmıştır. Olimpiyatlarda ise yine Wimbledon ve benzeri turnuvalarda olduğu gibi Serena Williams'ın, Rafael Nadal'ın ne giydiğini merak edip, bu isimleri marka işbirliklerinde görmeyi bekliyor olacağız. 

Golf

Herkese hitap etmeyen bir spor olsa da Golf ve moda dünyası yakından bağlantılı olmuştur hep. Polo tshirtler, beyaz golf ayakkabıları, şapkalar ve eldivenler derken Golf'un moda aksesuarlarına olan ilhamı aslında şaşırtıcı boyutlarda. 

2016 Rio Olimpiyatları, tam gaz devam ederken Olimpiyat ruhunun moda dünyasının bir çok farklı alanına etkilerini yaz başından beri hızla hisseder olduk. Rio 2016'nın bitmesine sayılı günler var ama Eylül ayında başlayacak olan moda haftalarında Olimpiyat etkileri göreceğimizi kuvvetle bekliyoruz. 2020 Tokyo Olimpiyatları içinse şimdiden markalar ve sporcular heyecanlanmaya basladı ve biliyoruz ki moda ve Olimpiyatlar arasındaki bağ artık kopması güç bir birliktelik. Artık ister spor yapalım, ister yapmayalım bu ikili arasındaki ilişki hepimizin kıyafet tercihleriyle iç içe yürüyor. 

Read More
blog, eda binark yazıları Eda Binark blog, eda binark yazıları Eda Binark

Moda ve Tenis Birlikteliği

Tenisin zihnimizde canlandırdığı imaj ister istemez her zaman modayla alakalı olmuştur. Aslında tenisin moda dünyasıyla bağlantısı sandığınızdan çok daha yakın. Tenis, sporlar içinde görselliğe en önem verilenlerinden.

Tenis deyince aklınıza neler geliyor? Lacoste, Nike, Fred Perry gibi markalar, tenis ayakkabıları, maçı çıt çıkarmadan localarda oturup seyreden insanlar, kıyafetler- yani kısacası tenisin zihnimizde canlandırdığı imaj ister istemez her zaman modayla alakalı olmuştur. 

Aslında tenisin moda dünyasıyla bağlantısı sandığınızdan çok daha yakın. Tenis, sporlar içindegörselliğe en önem verilenlerinden. Oyuncular için,  oyun sırasında nasıl göründükleri, kıyafetlerinin hangi markadan olduğu son derece önemli. Tabii ki burada tenisle ilgilenen kitlenin de büyük bir etkisi var. Anna Wintour’un haftada 5 gün tenis oynamaya gitmesi ve Roger Federer ile yakın arkadaş olmasından tutun da Victoria Beckham’ın her sene düzenli olarak Wimbledon’ı takip etmesine kadar ve daha da bu sektördekibir çok insanın uzaktan yakından tenisle bağlantısı var.

Tenis maçları seyretmek bir ilgi, bir tutkunun da ötesinde her zaman görmek ve görülmek için önemli yerlerden olmuştur. Wimbledon, US Open gibi turnuvalarda artık her yıl Victoria Beckham, Stella Mccartney, Kim Kardashian gibi kişileri bulmak çok kolay.  Artık tenis oyuncuları da moda dünyasının içindeler. Roger Federer’ın moda haftasında defilelerde 1. sırada olması, Serena Williams’ın Beyonce’yle birlikte Sorry klibinde oynaması gibi olaylar tenis yıldızlarının artık modayla iç içe olduklarının birer kanıtı.

Fakat tenisi moda dünyasında bu kadar bağlantılı yapan tek şey ünlülerin ilgisi veya oyuncuların popülerliği değil. Günümüzde bir çok markanın podyumlarda topuklunun yanı sıra spor ayakkabılar kullanması, spor kıyafetlerin yok satması moda ve spor giyim kültürünün ne kadar iç içe olduğunun bir kanıtı ve söz konusu tenis olduğunda bu çok daha geçerli bir durum.

Serena Williams’ın 2015 yılında French Open turnuvasında giydiği turuncu takım Nike, kıyafetin maçın bitişinden 1 gün sonra tüm stoklarının tükenmesi bu ilişkiyi daha da iyi açıklıyor. 

Tenisin modayla olan bağlantısını anlamak için bu sporun köklerine inmek lazım. Sadece günümüzde değil, çıkış yaptığı zamanlardan beri tenis her zaman modanın içinde yer almıştır ve bir çok yenilik katmıştır. 19. yüzyıl Avrupası'nda dönemin aristokratları tarafından sevilen ve daha çok kadınların ilgi gösterdiği bir hobi olarak görülen tenis, aslında ilk çıktığı zamanlarda belirli bir zümreye ait bir spordur. Günümüzde çok uygulanmasa da tenis’in ana rengi her zaman beyaz olmuştur, terlemeyi gizlediği ve kadınları oyun sırasında zarif gösterdiğine inanıldığı için. Hala bu gelenek geçerli ki Wimbledon’da oynayacak tenisçiler ağırlıklı olarak beyaz giymek zorundadır.

Tenis ve moda arasındaki bağlantı denince akla gelen en önemli isimlerden biri her zaman Suzanne Lenghen olmuştur. Suzanne Lenghen tenis’in belirli bir zümreye ait imajını yıkıp, döneminde her sosyal gruptan kadına sevdirebilmiş bir kişidir. Maçlar sırasında alışılmışın dışında kısa etekler giyerek, saçlarını kısacık kestirerek, döneme göre sıradışı stiliyle dikkatleri tenisin üzerine çekmeyi başarmıştır.  Döneminde bir fenomen haline gelmiş Lenghen’in kıyafetleri ise ünlü tasarımcı Jean Patou tarafından tasarlanıyordu. Tenis tarihinin modayla ilgili en önemli kısımlarından bir diğeri ise tenis denince hemen aklımıza gelen Lacoste’un klasik krokodil logolu polo tshirtleri. Rene Lacoste tarafından 1930’larda tenis maçlarında çıkan bu polo tshirtler artık tenisle özdeşleşmiş bir klasiktir.

Geçmişi bırakıp günümüze gelirsek, tenis gittikçe bir modaya dönerken, modanın da gittikçe tenis altyapısından beslendiğini görebiliriz.  Fred Perry, Lacoste, Tommy Hilfiger ve ilham kaynakları, Stella McCartney’in son defilesi, artık bir çok markanın koleksiyonunda tenis kültürüne ait ilham ve göndermeleri farketmek mümkün. 

                                  Çağla Büyükakçay Zeynep Tosun kıyafetiyle.

                                    5 Mayıs 2016 Ayşe Arman röportajından.

Gerçekten de baktığımızda tenisin her zaman bir spordan fazlası olduğunu görüyoruz. Tenis bir yaşam tarzı, bir moda akımı ve günümüzde hala güçlü bir söz sahibi. Bizde ise yurtdışına kıyasla tenis kültürü henüz oturmamış ve daha geriden geliyor ama yine de Istanbul Cup’ın organize edilmesi ve bu sene Çağla Büyükakçay’ın 1.liğiyle gözler tenisin üzerine çekildi. Acaba yurtdışında olduğu gibi bizim tasarımcılarımız da önümüzdeki zamanlarda tenisden ilham alacaklar mı ve ülkemizde de tenis ve moda ilişkisi güçlenecek mi?

Read More