blog Eda Binark blog Eda Binark

Dünyada Söz Sahibi 15 Moda Şehri

Moda başkentleri New York, Londra, Paris ve Milano olsa da moda dünyasını etkileyen, yenilikler getiren ve umut vaadeden 15 şehrini tanımaya ne dersiniz?

 

Moda endüstrisi her geçen gün daha global olurken ve dünyanın dört bir yanında tasarımcılar çıkarken takip etmemiz gereken şehirleri sadece New York, Londra, Paris ve Milano'yla kısıtlamak yanlış olur. Tüm bu hızla değişen moda sektöründe bu 4 büyük şehrin yanı sıra tasarımcılarıyla, sokak kültürüyle hayat veren şehirleri sıraladık. 

Melbourne

 Melbourne’un gelişen, yaratıcı altyapısı şehri Avustralya’nın en önemli stil ve moda merkezlerinden yapıyor. Şehrin yerel markaları Avrupa ilhamlı bir estetik anlayışına sahipken bir çok yerel perakendecilerde de aklınıza gelebilecek her türlü marka Avustralya pazarına tanıtılıyor. Sneakerboy adlı markanın başlattığı teknolojiyle iç içe, stok sisteminin olmadığı bu inovatif iş modeli dünyaya Avustralya'dan yayıldı. Diğer bir Avustralya markası olan P.A.M. ise açtığı flagship mağazalarıyla ülkenin moda severleri tarafından kült bir isim oldu bile. Moda dışında Melbourne’un Aesop’u üst kalite cilt bakım ürünleriyle hem Avustralya pazarını domine ediyor, hem de diğer pazarlarda büyümeye devam ediyor. Avustralya’nın imajı çoğu kişi için belki plajlardan ibaret olsa da, Avustralya’dan- özellikle de Melbourne’dan önümüzdeki zamanlarda moda anlamında harika fikirler çıkacağını bekliyoruz. 

Mağazalar:

 Sneakerboy, Assin, P.A.M., Incu

Tasarımcılar/Markalar:

 P.A.M., Chronicles of Never, Kloke

 

Amsterdam

Hollanda kültürel olarak benzerlik gösterdiği ülkelerle çevrilmiş, küçücük bir ülke olsa da ülkenin başkenti Amsterdam street style anlamında tam tersi bir durum sergiliyor. Patta adlı efsanevi sneaker markasına ev sahipliği yapan Amsterdam aynı zamanda da Filling Pieces ve ETQ adlı başka sneaker markalarının da evi. Erkek giyim konusunda ise Daily Paper ve Olaf Hussein şehrin yükselmekte olan markalarından. Amsterdam aynı zamanda da Avrupa’da hızlı modanın yükselen kentlerinden- G-Star, Raw ve Scotch& Soda gibi markalar aşina olduğumuz Amsterdam çıkışlı isimler. Tüm bu yükselişte olan markaların yanı sıra Amsterdam Avrupa’da özgün street style konusunda güçlü şehirlerden. 

Mağazalar:

Patta, Sprmrkt, 290sqm, Four by Azzuro

Tasarımcılar/ Markalar:

Patta, Filling Pieces, ETQ, Olaf Hussein, Daily Paper

 

                                  Moskova

Rusya'nın başkenti Moskova, halen aklımızda soğuk kışlar ve komünizmle özdeşleşmiş olsa da şehirde farklı altkültürlere ve teknolojiye odaklı durmadan gelişen bir gençlik var bu da şehrin moda ekosistemini önemli ölçüde besliyor. Moskova için doğu ve batının birleştiği şehir de diyebiliriz; son zamanlarda şehirde müzik ve kaykay kültürü hiç olmadığı kadar zenginleşti. Tüm bunlar olurken de Gosha Rubchinskiy street style ilhamlı koleksiyonlarıyla uluslar arası platformlarda gittikçe adından daha fazla söz ettiriyor. Şehirdeki FOTT ve KM20 gibi lüks perakendecileri, lüks modayı seven kitleyi batılı estetik ve Rus değerleriyle birleştiriyor. Moskova şu anda moda şehirleri konusundaki önceliklerinizden olmayabilir ama şehrin yenilikçi ve sıradışı gençlik hareketleri ve tasarımcılarıyla göz atmanız gerekenlerden. 

Mağazalar:

Fott, Svmoscow, KM20, Kixbox, Brandshop

Tasarımcılar/Markalar:

Gosha Rubchinskiy, Grunge John Orchestra, Explosion, Sputnik 1985, August Institute. 

 

Vancouver

‘Made in Canada’- yani Kanada’da imal edildi damgası yıllardır kaliteyi simgelemiştir ve Vancouver şehri de yıllar boyunca Canuck markalarına ev sahipliği yapmıştır. Pasifik Okyanusu ve Kuzey Kıyısı Ormanları arasında çevrelenmiş Vancouver aslında bir çok markaya sahip. Reigning Champ, Arc’teryx, Herschel Supply Co. bunlardan yalnızca bazıları. Kanada, komşusu Amerika tarafından gölgelenmiş olsa da bu, onun yeni çıkış yapan tasarımcılar ve markalar çıkarmasına engel olamıyor. 

Mağazalar:

Haven, Roden Gray, Livestock, Neighbour, Stussy Vancouver

Tasarımcılar/Markalar:

Reigning Champ, Arc’teryx, Herschel Supply Co, Wings + Horns, Native Shoes, Viberg.

 

Berlin

Berlin’in stili uzun zamandır özgünlük ile iç içe geçmişti; Punk ile olduğu kadar şu anki gelişen minimalist estetik anlayışıyla da Berlin, Avrupa’nın street style anlamında en zengin şehirlerinden.  Mercedes-Benz Fashion Week Berlin’de Sadak, Simon Freund ve Hien Le gibi yükselen tasarımcılarla ve aynı zamanda da Bread&Butter moda fuarıyla da  şehir kendi tasarımcılarına global platformda yükselmesi için şans veriyor. Voo, The Store ve Andreas Murkidis gibi concept mağazalar ve 032c ve Highsnobiety gibi dergiler de şehrin yaratıcı ve genç kültürünü besliyor. Berlin son yıllarda Avrupa’daki diğer şehirlere göre ucuz kiraları, rahat hayat tarzı ve yaratıcı atmosferiyle de dünyanın pek çok yerinden genç yetenekleri kendine çekiyor. Görünüşe bakılırsa Almanya’nın başkentini ilerki günlerde modanın yeni başkentleri arasında duyacağız. 

Mağazalar:

Voo, Soto, Andreas Murkudis, Firmament, The Store, Civilist

Tasarımcılar/ Markalar:

Acronym, Mykita, Sadak, Hien Le, Simon Freund.

 

Antwerp

Belçika gibi böylesine ufak bir ülkede, modanın sınırlarını zorlayan Antwerp gibi bir şehrin çıkmasında büyük ölçüde şehrin ünlü okulu Royal Academy of Fine Arts Antwerp’in büyük rolü var. Martin Margiela, Dries Van Note, Ann Demeulemeester, Kriss Van Assche ve Dior’un geçmiş kreatif direktörü Raf Simons gibi isimleri mezun eden bu okulun, küçük Antwerp şehrine etkisi inanılmaz. Avant- garde tasarımcılarıyla ve lüks giyim concept mağazalarıyla Antwerp bizi şaşırtmaya devam ediyor. 

Mağazalar:

Ra, Graanmarkt 13, Houben, Renaissance, Coccodrillo. 

Markalar/Tasarımcılar:

Maison Margiela, Ann Demeulemeester, Raf Simons, Dries Van Note, Kris Van Assche, Walter Van Beirendonck, Dirk Van Saene, Dirk Bikkembergs, Marina Yee. 

 

Stockholm

Moda, İsveç’in tasarım anlayışının en belirleyici branşlarından. Acne Studios ve Our Legacy gibi markalar bu İskandinav tasarım anlayışının öncülerinden. Hem minimalist lüks markalar hem de H&M gibi hazır giyim markaları ile birleşen şehrin sıradışı butikleri İsveç’i, Avrupa’nın stil anlamındaki öncü ülkelerinden yapıyor. Stockholm, İsveç’in genç tasarımcılarının gelişip açılabilmesi için adeta bir kuluçka merkezi.

Mağazalar:

Sneakersnstuff, Caliroots, C-Store, Nitty Gritty. 

Markalar/Tasarımcılar:

Acne Studios, Our Legacy, Eytys, Stutterheim, Sandqvist, Triwa

 

Los Angeles

Moda, Amerika için her ne kadar New York olsa da yavaş yavaş batı kıyısına kaymaya başladı ve grafik tshirtler, flip floplar ve kot pantolonlar diyarı Los Angeles'da en güçlü adaylardan.  Dünyadaki pek çok tasarımcının gözünü diktiği Melekler Şehri şimdiden Rodarte, Buscemi ve Joyrich gibi markaların merkezi oldu bile. Hedi Slimane ve Chiara Ferragni’nin bile yaşadığı bu şehrin rahat havası pek çok tasarımcıya ilham veriyor. 

Mağazalar:

Union, Supreme, Maxfield, 424 On Fairfax, Flight Club, Wild Style, H. Lorenzo, Garbstore Case Study, Jason Markk, RTH, Undefeated, Mohawk General Store, Opening Ceremony. 

Markalar/Tasarımcılar:

Joyrich, Fear of God, Undefeated, Odd Future, The Hundreds, Buscemi, Fuct, Stampd, Second/Layer, Chrome Hearts, Jogn Elliott+ Co, Apolis, Killspencer, The Elder Statesman, Diamond Supply Co., Huf. 

 

Kopenhag

Moda şehirlerinin histerik trendlerinden ve lüks anlayışından uzakta, İskandinavyalı tasarımcıların  merkezlerinden  Kopenhag’da özellikle giyilebilir erkek giyimini ülkenin kültürel yapısı ve zevkli tasarım anlayışıyla birleştiren tasarımcılar mevcut. Yerel markaları Norse Projects, Wood Wood, Han Kjobenhavn ve Soulland ile Ciff fuarı birleşince Danimarka başkenti moda için ümit vaadededn şehirlerden biri konumuna geçiyor. Kopenhag, Paris , Londra ve New York gibi star statüsüne sahip olmayabilir fakat minimalistik tasarım anlayışıyla hepimizin gardrobuna birer parça eklemek istediği tasarımcılara  evsahipliği yapıyor. Kopenhag, modanın trendlerinden uzak, minimalistik, ergonomik bir İskandinav tasarım anlayışı sergiliyor. 

Mağazalar:

Norse Store, Storm, Naked, Streetmachine, Wood Wood, Le Fix

Tasarımcılar/Markalar:

Norse Projects, Soulland, Han Kjobenhavn, Wood Wood, Rains, Rascals, Elka Regntoj, Henrik Vibskov, Libertine Libertine, Mismo, Brand8, Won Hundred, Tonsure. 

 

Milano

Milano şehri kalite ve Gucci, Prada, Versace, Missoni, Fendi, Moschino gibi lüks moda evleriyle özdeşleşmiş bir isim. Bu harika markalar modaya ve trendlere yön vermeye devam ederken hala yeni tasarımcıları ve markaları etkilemeye devam ediyor. Tasarımcılarıyla olduğu kadar şehrin ikonları da Milano’yu moda sahnesinin ön planına atıyor. Milano’nun lüks dünyasındaki yeri tartışılamazken, şehir özelikle de erkek pazarında gittikçe artan spor ve casual giyim akımında yerini kaybetme durumu yaşayacak mı diye kafamızda soru işaretleri var. 

Mağazalar:

Antonioli, 10 Corso Como, Excelsior, Antonia, Stone Island, Slam Jam, One Block Down 

Tasarımcılar/Markalar:

Gucci, Fendi, Prada, Moschino, Versace, Moncler, Bottega Veneta, Missoni, Marni, Marcelo Burlon County of Milan, Retrosuperfuture. 

 

Seoul

Güney Kore, Japonya ve Çin’in gölgesi altında kalmış bir ülke gibi gözükse de, bu onun ilham veren ve gittikçe gelişen bir moda ekosistemi yaratmasının önüne geçemedi. Seoul, şu sıralarda Juun, J.D. Gnak ve Wooyoungmi gibi önemli lüks üretimleri yapıp ihracat yapmaya başladı. Batının moda anlıyışını kendi doğu kültürlerine göre yorumlayan Seoul’da Pitti Uomo’yla rekabete başlayan fuarlar ve dinamik bir moda kültürü var. En sıra dışı kıyafetler bile Kore’li ünlüler tarafından Tv’lerde giyilip, tanıtımı yapılmaya başlanınca, Seoul sokak kültürü de filmler, ünlüler ve şehirdeki altkültürlerin etkisiyle kendine özgü bir halde gelişiyor. Seoul moda haftası henüz 12 yıldır gerçekleşse de, şehir dikkatinizi vermeniz gereken şehirlerin başında geliyor. 

Mağazalar:

10 Corso Como Seoul, Kasina, Beaker, Boon the Shop, Rare Market, Manhattans.

Markalar/Tasarımcılar:

Juuun, J.D. Gnak by Kang. D., Liful, Wooyoungmi, IISE. 

 

Londra

İngiltere’nin dünyaya kültürel etkisi her zaman ülke olarak kapladığı yüzölçümünün çok üstünde olmuştur ve ülkenin moda endüstrisi de bundan en çok etkilenen sektörler arasında. J.W. Anderson, Craig Green ve Nasir Mazhar gibi Londra’lılar global moda dünyasını kültür, ırk ve cinsiyet konularındaki görüşleriyle işgal etmiş durumda. Street style’a baktığımızda ise şehrin gençleri vintage parçalar, sneakerlar ve spor giyim öğeleriyle birleşen kendine özgü stilleriyle İngiliz sokak modasını dünyaya duyuruyorlar. Londra’nın belki hala Paris ve New York gibi şehirlerin önüne geçmesi için vakti var ama her yıl düzenli gerçekleşen London Collections Men ile hem yeni, genç tasarımcıların önü açılıyor hem de sıradışı Londra sokak modasıyla şehri dünyadaki erkek modasının en ilgi çekici yerlerinden biri haline geliyor. 

Mağazalar:

Goodhood, Dover Street Market, Palace Skateboards, LN-CC, Selfridges, Harrods, Liberty, Supreme, Maharishi, Garbstore, Slam City, Present, Hostem, 1948 NikeLab, Machine-A, Foot Patrol, Stone Island.

Markalar/Tasarımcılar:

Nasir Mazhal, J.W. Anderson, Craig Green, Astrid Andersen, Cottweiler, Palace Skateboards, Grind, Copson, Alexander McQueen, Burberry, Belstaff, Fred Perry, Lee Roach. 

 

Tokyo

Japonya’nın kendine özgü kültürü, Tokyo’yu dünyanın hem en sıra dışı hem de en büyüleyici şehirlerinden biri yapıyor. Böyle olunca da şehrin kendi moda ekosistemini oluşturup, markalar çıkarmaması neredeyse imkansıza yakındı. Bape, Wtaps, Neighbourhood gibi markalar globalde kendi egzantrik sokak giyim temalarını sunuyorken Comme des Garçons da günümüzün en avant-garde parçalarını yaratıyor. Pool, United Arrows ve Dover Street Market Ginza gibi perakendeciler sıradışı deneyimler yaratarak hem Japon hem de uluslararası tasarımcılara ilham veriyor. İlk bakışta fark etmesi zor olsa da Tokyo modanın en sıradışı ve ilginç şehirlerinden.

Mağazalar:

Dover Street Market Ginza, United Arrows, The Pool Aoyama, Supreme, Kinetics, Atmos, F.I.L, GIP-STORE, BEAMS, GYRE, BAPE.

Markalar/Tasarımcılar:

Comme des Garçons, Neighbourhood, Wtaps, Fragment Design, Visvim, Undercover, The North Face Purple Label, Nanamica, Hender Scheme, Bape, C.E., Bedwin & The Hearthbreakers, Ambush, Christian Dada, Samurai Jeans, Porter, Sophnet., Uniform Experiment, Yohji Yamamoto, Junya Watanabe, Julius.

 

Paris

Paris’in yüksek modadaki mirasının yeri moda dünyasında tartışılamaz ve şehrin moda haftası en prestijli etkinliklerden. Şehrin efsanevi tasarımcıları Louis Vuitton, Dior, Givenchy, Saint Laurent, Hermes, Balenciaga ve Balmain. Raf Simons, Rick Owens ve Junya Watanabe gibi bazı avant-garde tasarımcılar da Parisli olmamalarına rağmen koleksiyonlarını burda sergilemeyi tercih edenlerden. Bütün bu ışıltı ve görkemin ötesinde yeni doğan Ami, Etudes ve Maison Kitsune gibi markalar ise inovatif dokunuslarla Parizyen modasını geliştirmeye devam ediyorlar. Gerçekleşen bir sürü moda showları ve fuarların da Paris’e etkisi büyük. Pigalle hariç, Paris yerel streetwear markalarının eksikliğini çekiyor olsa da yüksek/alt trendler hiç bir şekilde yavaşlama sinyalleri göstermeyerek bu lüks moda evlerini ve Paris'i ilham kaynağına çevirmeye devam ediyor. 

Mağazalar:

Colette, Pigalle, Starcow, Le Bon Marche, Printemps, L’eclaireur, Centre Commercial, French Trotters, The Broken Arm, Merci.

Markalar/Tasarımcılar:

Maison Margiela, Rick Owens, Louis Vuitton, Dior, Etudes, Maison Kitsune, Ami, A.P.C., Pigalle, Givenchy, Hermes, Lanvin, Balenciaga, Balmain, Saint Laurent, Kenzo, Larose. 

 

New York

Bu listeyi kapatan şehrin hip-hop, graffiti kültürü ve sokak giyimini doğuran  New York olması hiç de şaşırtıcı değil. New York dünyadaki bütün şehirlerden daha çok streetwear markası çıkarmıştır; Supreme ve Alife gibi klasiklerin yanı sıra Alexander Wang, Opening Ceremony ve Public School gibi modern vizyonerler de şehrin canlılığını ayakta tutuyor. New York moda başkentleri listesine sokan sadece markalar değil; şehrin bu güne kadar sayısı estetik, altkültür ve akıma evsahipliği yapması. New York moda haftası tüm moda dünyasının en önemli etkinlikleri arasında ve erkek giyimin daha casual bir hale dönüşmesi yani değişimi tamamen New York çıkışlıdır. 

Mağazalar:

Dover Street Market NY, Supreme, Kith, Gentry, Vfiles, Opening Ceremony, NikeLab 21M, Alife Rivington Club, Flight Club, Atmos, Barneys New York, DQM, Flight 23, Nepenthes, Reed Space, Oak, Bergdof Goodman, Saks Fifth Avenue, Kinfolk.

Markalar/ Tasarımcılar:

Supreme, Kith, Alexander Wang, Public School, Thom Browne, Alife, Icny, Staple, 10. Deep, Mishka, Proper Gang, Rag& Bone, Hood by Air, Aime Leon Dore, Engineered Garments, Ssur, 3.1 Philip Lim. 

* Bu yazı bir çeviridir. Orjinali için tıklayınız. 

Read More
aslı özbek yazıları Asli Ozbek aslı özbek yazıları Asli Ozbek

Nasıl moda şehri olunur?

Moda şehri olmak oldukça karlı. Paris, Milano, Londra ve New York moda sektörünün öne çıkan şehirleri. Peki onları moda şehri yapan özellikleri neler?

Mesleğim gereği hayatla ilgili detaylara dikkat etmeliyim. Bu beni ben yapan şey. Bu nedenle yapılmaması gereken şeylerin yapıldığını gördükçe acı çekiyorum.

Bu sözler moda dünyasının devi Giorgio Armani’ye ait. Milano moda haftası onuruna Başbakan Matteo Renzi ve Milano belediye başkanı’nın verdiği yemeğin sonuna gelinmesini beklemeden salonu terkeden Giorgio Armani, salondan çıkarken gazetecilere protestosunun nedenini böyle açıklayacaktı. Milano’nun bir sembolü olmuş, şehri tüm dünyada temsil eden Giorgio Armani, belediyenin şehirde yaptığı değişikliklerden şikayetçiydi ve kızgınlığını gazetecilere şu sözlerle anlatıyordu Burada durmayacağım. Çalışmaya gidiyorum”

Armani Silos müzesi

Temmuz ayında Milano Moda haftasının kapanışını artık yapmayacağını ve Emporio Armani defilesini Paris’te yapacağını açıklayan Giorgio Armani, bu kararına rağmen geçen sene 50 Milyon harcayarak eski Nestle fabrikasını Silos isimli bir arşiv/müzeye dönüştürdü ve şehre yatırım yaptı. Armani’nin bu kararı çok önemliydi, çünkü kapanış defilesi çekici olduğunda önemli moda şahsiyetleri onu bekliyor, olmadığında şehri önceden terkedip Paris’e yollanıyorlardı. Armani bir açıdan gücünü Milano şehrine mesaj vermek için kullanıyordu.  

Moda sektöründe çalışanların tüm ayını dolduran, şehirden şehire gezdiren, bazen fotoğraflanma yarışına sokan bazen de yorgunluktan yataklara düşüren moda ayında öne çıkan dört şehir, sırasıyla New York, Londra, Milano ve Paris, yıllar içinde kendi karakterlerini yarattı. Bu şehirler defileler, etkinlikler, sektör profesyonelleri ve tüm dünyadan gelen bloggerlar ile renklenerek kendilerini hem moda ve alışveriş merkezi, hem de turistik bir değer olarak öne çıkarmaya çalışıyorlar. Daha doğrusu kişilerin içinde görüntülenmek isteyeceği şehir” olma kavramına oynuyorlar.

Yıllardır süregelen yaratıcılık yarışında yerlerinden olmak istemiyorlar elbet, fakat şehirler arasındaki rekabet artık defilelerin ötesinde, bir deneyim ve altyapı rekabeti. Ve bu deneyim, sadece moda ayında değil yılın her günü yaşanıyor. Belirtmeden geçmeyeyim, moda şehri olmak oldukça karlı, bu kar için de şehirlerin tasarlanması lazım. Rakamlarla anlatmam gerekirse 2015 verilerine göre moda haftalarının New York şehrine getirisi 900 milyon dolar civarında, Paris'e ise 430 milyon dolar.

Nasıl moda şehri olunur? 

London College of Fashion’ın direktörü Frances Corner’ın da dediği gibi modanın bir “ekosistem”e ihtiyacı var. Başarılı olan her moda ekonomisinde bu ekosistem tutkulu oyunculardan oluşuyor ve bu oyuncular aynı anda hem oyun kurucu hem de birbirlerinin sadık takipçisi. Modanın gelişmesi için bir şehre de ihtiyacı var. Ancak bu şekilde moda sürdürülebilir bir gelişme için ihtiyacı olan izleyici kitlesine ve yaratıcı enerjiye kavuşabilir. 

Tartışmasız moda şehirleri olmayı başarmış Paris, New York, Londra ve Milano’yu moda şehirleri haline getiren ortak özellikleri neler peki? Aşağıda kendi fikrimi kısaca özetlemek istiyorum.  

Mesleklerin varolması ve korunması

Tarihe  baktığımızda Paris modanın meslek olarak doğduğu ve bir ticari güç haline geldiği ilk şehir. Diğer şehirlerden çok önce, 1868 yılında Federation Francaise de la couture kuruldu. 1910’da da Chambre Syndicale de la Couture Parisienne kuruldu. Bu kurumların amacı Paris’te gelişen tasarım kültürünü korumak ve mesleki becerileri geliştirirken aynı zamanda kaliteyi bozmamak adına kontrol altında tutmaktı. Kısaca, Paris ne herkesin modacı olmasını, ne de diğer ülkelerin ondan tasarım çalmasını istiyordu. Gücünü içeride tutmayı hedeflemişti. Mesleklerin varolması ve korunması bir moda ekosistemi için vazgeçilmez koşul. Mesleklerden kastım sektörü ayakta tutan her iş dalı, modelistlikten kumaş tasarımına, stilistlikten satın almacılığa, fotoğrafçılıktan editörlüğe her meslek için imkanlar oluşmalı ve bu mesleklerin uzmanlık standartlarını belirleyen ve koruyan kuruluşlar olmalı.  New York şehrinin nüfusunun yüzde 5'inin moda sektöründe çalıştığını biliyor muydunuz mesela? Moda şehri demişken... evet New York gerçek bir moda şehri.

Yeteneğin bulunması, gelişmesi ve desteklenmesi:

Bir moda şehri sadece yetiştirdiği değil, aynı zamanda ekosisteminde tutabildiği yetenekler kadar güçlüdür. Business of fashion’ın yayınladığı en iyi 50 moda okulu listesinin ilk üçünde 2 okul Londra’dan. Bu bir tesadüf mü? Kesinlikle değil. Londra hem verdiği eğitimle hem de yarattığı destek ekosistemi ile yeteneklerini geliştirmek ve elinde tutmak amacıyla çalışıyor. Biliyor musunuz? Efsanevi tasarımcı Alexandre McQueen kalıpçılık yaparken keşfedilip Saint Martins'e davet edilmiş, okul hayatına böyle başlamıştı. Yani bir okul öğrenci beklemekle kalmayıp, radarını her daim açık tutup, yetenekleri keşfetmeyi de kendine amaç edinmeli. 

Moda tarihinin birçok öncü ismi, Central Saint Martins mezunu. British Fashion Council 1983 yılında kuruldu ve ülkenin en önemli moda okulları bu kuruluşa bağlı. Bu kuruluşun amacı İngiltere ekonomisine büyük katkısı olan (yaklaşık 40 Milyar dolar) moda ekonomisinin gelişmesini, tasarımcıların ve markaların global arenada temsil edilmesini ve eğitim ve tanıtım aktivitelerinin koordine edilmesini sağlamak. Londra'nın hızla gelişen moda endüstrisinin bir nedeni de bu kuruluş.  

Müzeler ve kültürel aktiviteler:

Tüm moda başkentleri kendileri ile özdeşleşmiş müzelerle anılırlar. Londra’nın V&A’yi, New York’un MET’i, Paris’in Musee Galliera’sı, Les Arts Decoratifs'i sadece birkaç örnek. Bu şehirlerin her birinin yıllık moda sergisi takvimi vardır. Her birinde kostüm tarihi, ve kostüm müzeciliği gelişmiştir. Kuratörlükten arşiv yönetimine, bu alanda eğitimler ve iş fırsatları vardır. Sadece moda kitapları satan kitapçılar bulmaktan bahsetmiyorum bile. Bu şehirlerde moda ailelerin pazar günlerini müzede geçirmelerini sağlayacak kadar sağlam bir yeri kendine garantilemiştir.  

Modanın müzelere girmesinin tek faydası markaların normalde müşterileri olmayan bir kitleye ulaşmalarını sağlamak değil (düşünürseniz bir müze bileti fiyatına bir markanın dünyasını keşfedebiliyorsunuz), aynı zamanda şehirlerin kendi moda kültürlerini dünyaya tanıtma ve markalarını ulusal değer olarak öne çıkarma yolu.

En son gittiğim sergi 1864'te kurulan Les Arts Decoratifs'deki "Fashion forward: 3 centuries of fashion", şu ana kadar gördüğüm en görkemli ve kapsamlı moda sergisiydi. Sergilenen 300 kıyafet müzenin 150.000 parçalık koleksiyonundan modanın 17. yüzyıldan bugüne görsel tarihini anlatmak için seçilmişti. Serginin tasarımında Paris Opera'sı da yer aldı ve mankenlerin duruşundan ışığın yansımasına kadar müze kuratörlerine danışmanlık verdi. Sergi Musee des Arts de la mode (Kostüm sanatları müzesi)'un kuruluşunun 30. yılı şerefine açılmış ve Pierre Berge gibi şehrin önde gelen simaları sponsor olmuştu.

Fashion Forward: 3 Centuries of fashion

Alışveriş deneyimi:

Paris’in gözbebeği Le Bon Marche’ 1838’de kuruldu. Bugün adının aksine lüks markaları barındıran bu departman mağazası gibi Londra’nın, New York’un ve Milano’nun da kendi alışveriş DNA’ları var. Londra’da genç, sokak stilinden beslenen, dinamik, yenilikçi ve dijital dünyaya ayak uyduran bir alışveriş kültürü öne çıkarken, Milano diğer şehirlerin aksine sokaklardaki bağımsız çok markalı butikleri ile öne çıkıyor, öyle ki Milano’nun sembolü ünlü Galleria Vittorio Emanuele 1870’lerde inşa edilmişti ve günümüzde en eski alışveriş merkezlerinden biri sayılıyor. New York mu? New York ve genel olarak Amerika, oldu olası uygun fiyata alıverişin merkezi olarak anılıyor. Her şehir kendine özgü mağazaları ve alışveriş deneyimiyle farklılaşıyor. Selfridges dediğimizde aklımıza kuşkusuz Londra geliyor. Saks denince New York. Bu mağazalar, sadece kendi yarattıkları müşteri deneyimini değil, aynı zamanda da içinde bulundukları şehrin kültürünü aklımıza getiriyor.

Selfridges

Şehre özgün bir stil ve

onu temsil eden özgün markalar

Bir şehrin moda şehri olması için kuşkusuz kendinden doğan, kendi içinde gelişen ve beslenen, aynı zamanda büyüyüp ekonomik bir güce dönüşen markalara ihtiyacı var. Bunun üzerini çizmek istiyorum, yetiştirmek yetersiz, gelişim için gereken ekosistemi yaratmak önemli.

Mary Katrantzou

Buna en güzel örneklerden biri Mary Katrantzou. Atina doğumlu Katrantzou Amerika'daki mimarlık eğitimini terkedip Londra'da Central Saint Martins'de moda tasarımı okumaya karar veriyor. Central Saint Martins'in mezunlarının defileleri sektör tarafından merakla beklenir, Katrantzou da bu defileyle başlayan kariyerinin ilk yıllarında British Fashion Council tarafından verilen altı sezonluk sponsorluk desteği ile bugünkü sağlam temelli markasını kurdu. Kendisi de itiraf ediyor, "Atina’da kalıp oradaki moda haftasına katılarak ne marka olabilirdim ne de dünya beni tanırdı".

Üretim gücü

Üretim gücü her sektör için kritik bir faktör. Fakat moda şehri olabilmiş şehirlerde, tasarım ve üretim gücünü birleştirme becerisi kuvvetle öne çıkıyor. Örnek vermem gerekirse, İtalya’da defileler ilk olarak 1950’lerde Floransa’da yapılmaya başlandı. O dönemde hem Floransa hem Roma, moda şehirleri olarak öne çıkıyordu. Milano’nun ismi henüz listede yoktu. Milano’nun bir inovasyon ve üretim merkezi olması, aynı zamanda şehir olarak altyapısının gelişmiş olması, tasarım merkezi olan Floransa’daki  yetenekleri kendine çekmesine neden oldu. 60’ların sonunda Milano İtalya’nın moda başkenti olmuştu. Aynısı New York için de geçerli, moda tarihini başlatan kişi sayılan Charles Frederick Worth’dan beri New York Paris’ten tasarım satın almış ardından bunları üretip departman mağazalarında satmıştı. Ta ki dünya savaşı kıtalar arası ulaşımı sekteye uğratana kadar. Dünya savaşı sırasında Avrupa’ya gidemeyen satın almacılar, zaten çalışamayan ve üretemeyen Paris’li tasarımcılardan çizim alamadılar. New York moda haftasının 1943 yılında, tam 2. Dünya savaşının göbeğinde başlaması bir tesadüf olamaz. New York üretimin yanında tasarım yapmak zorunda kalmıştı, ve bu şekilde bugünkü özgün moda şehri konumuna kavuştu. New York üretimi şehrin göbeğinde yapan belki de tek moda şehri, 5th Avenue (Garment district) diye de bilinen üretim bölgesi işçi kıyafetleri dikerek başlayıp zaman içinde Amerika'lı tasarımcılar için bir üretim gücü haline geldi. 

Dinamik şehir kültürü 

Yazımın başında belirtmiştim, "Görüntülenmek isteyeceğimiz şehir" kavramını. Sokak stili ve günlük hayattan çekilen kareler sosyal medyada bir şehrin görsel panosunu hazırlıyorlar sanki. Bu panonun global bir kitlenin kendini içinde görmek isteyeceği bir dünya yaratması çok önemli. Moda haftalarında koşturan bloggerların her şehir için farklı stiller yaratmasının nedeni de bu; şehrin kendi resmi içinde ahenkli durabilmek. 

Belki de yıllar içinde Milano'nun en çok sıkıntı çektiği konu bu oldu. Editörlerin yıllarca söylendiği, hatta Anna Wintour şehirde kalmak istemediği için moda haftasının kısaltıldığı dönemler oldu. Bunun nedeni şehrin sunduğu kültürel etkinlik, sosyal hayat, parti, yemek ve kendi yerel ruhunun yeteri kadar etkileyici olmamasıydı. Milano moda haftasında Dolce Gabbana'nın Via Montenapoleone'de yaptığı akşam yemeği bu eleştirilere bir meydan okuma olmasın? 

Dolce Gabbana'nın Via Montenapoleone'de verdiği davet

"Moda şehri olmak" sözünü sıklıkla duyuyoruz. Bu yazıda moda şehri olmanın anlamını özetlemek istedim. İstanbul moda haftası çok yakında başlıyor. Bir diğer yazımda İstanbul'un yeri ile ilgili yorumlarımı yapacağım. 

O zamana kadar sizlerin de görüşlerini almaktan mutluluk duyarım. Sizce İstanbul bu kriterlere göre ne konumda?

Read More