Dünyanın Farklı Şehirlerinden Gezilmesi Gereken 10 Moda Müzesi
[vc_row][vc_column][thb_gap height="20"][vc_column_text]Dünyanın farklı yerlerinde yer alan moda müzeleri ile markalar tarafından açılan müzeleri ayırdetmek önemli. Bu yazıda biz moda müzelerini ele alıyoruz ve dünyanın farklı şehirlerinden gezilmesi gereken 10 moda müzesini listeliyoruz.Moda müzeciliği kavramı müzecilik tarihine kıyasla oldukça yeni sayılabilir. Bu yazıya öncelikle küçük bir ayrım yaparak başlıyorum. Müzelerde modanın yeri genel bir bakışla ikiye ayrılabilir, "Kostüm" ve "Moda". Müzelerde kostüm (yani kişilerin belirli bir dönemde giydikleri ve o dönemin özelliklerini yansıtan giysiler) tarihi, ilk giysinin bir müzeye dönemin tanığı olarak kabul edilmesiyle başlar. Bu önemli bir dönüm noktasıdır çünkü giysileri "müzede sergilenebilir" statüsüne koyar. Her ne kadar öncesinde de giysiler toplanmaya başlansa da moda tarihçileri bu dönemi 1930'lar olarak belirliyor.
Müzelerde Çağdaş Moda
1960'larda başlayan 1990'lara kadar devam eden dönemde müzelere çağdaş modanın girdiğini söyleyebiliriz. Bunun anlamı müzelerin modayı popüler kültürün bir simgesi olarak görerek, onu koleksiyonlarına dönemin tasarım ve kültür temsilcisi olarak katmasıdır.Bugün bile tartışılan konu modanın müzelerdeki yeridir. Kimileri modanın müzelere sadece ticari kaygılarla girdiğini iddia ederken, bazıları da modanın müzelerde olması gerektiğini çünkü tarihi incelemek için giysilerin önemli olduğunu savunur. Dünya çapında müzelere yapılan devlet yardımlarının azalması elbette daha ticari işlerin yapılmasına neden olabilir, fakat yadsınamayacak bir gerçek var, o da modanın geniş kitlelere hitap ederek, keyifli ve basit bir dönemsel analiz imkanı vermesi.
1. The Metropolitan Museum Of Art - New York
Metropolitan Museum of Art'ın (nam-ı diğer MET) kostüm koleksiyonunun temelleri, sosyal sorumluluk projelerinde çalışmayı seven varlıklı iki kız kardeşin bir mahalle tiyatrosu kurmasıyla atıldı. 1915'de Neighborhood Playhouse adı altında Manhattan'da kurulan bu tiyatro için tasarlanan kostüm koleksiyonu 1927'de kız kardeşlerin ünlü bir aktörün kızı olan Aline Berstein ile ortak olması ile daha da büyür. Öyle ki kostüm tarihine olan ilgileri dikkat çeker ve ilk geçici sergilerini 1937'de Rockefeller Center'da yaparlar.MET müzesinin hikayesi, aslında bu sergilerin Amerikan moda endüstrisine ne kadar faydalı olduğunun anlaşılmasıyla ivme kazanır. Her sergide seyirci sayısı hızla artarken, Rockefeller Center'da sektörel konuşmalar ve eğitimler düzenlenmeye başlanır. Bu dönemde müze Museum of Costume Art olarak var olur. Ardından müze Metropolitan Museum of Art ile birleşecektir. Moda müzeciliğinin ilk örneklerinden olan bu müze, Amerikan ekonomisi için savaş döneminde kendi tasarımlarını yaratmak ve tasarımcılarına ilham vermek için kullanılan bir güce dönüşmüştü. Ardından dönemin ünlü modacı ve editörlerinin de desteğiyle bugünkü önemli yerine kavuştu.Manus x Machina - Fashion in the edge of technology[embed]https://www.youtube.com/watch?v=yPWp9nkLhmA[/embed] Her yıl beklenen şaşalı Met Gala"nın ilki, müze için bağış toplamak amacıyla Eleonor Lambert tarafından başlatılmıştı. Lambert Amerikan tasarımının sıkı bir savunucusuydu. Modanın bir sanat formu olduğuna inancı sonsuzdu. Onun ardından müze eski Vogue editörlerinden Diana Vreeland'in kreatif danışmanlık yaptığı 70'li yıllarda en şaşalı dönemini yaşadı. Bu dönemde moda çekimlerine aşina olan Vreeland'in sergilere getirdiği dramatik yaratıcılık müzeye olan ilgiyi artırdı. Yazdığı yaklaşık 20 moda tarihi kitabıyla sektörün en önemli araştırmacı ve küratörlerinden olan Harold Koda da Met'in eski Baş Küratörlerinden.MET dijital arşivlerinden yaklaşık 375.000 fotoğrafı kullanıma açtı. Çevrimiçi kütüphanesi de müzenin kendisi gibi zengin bir kaynak. Bir göz atmanızı öneririm.Her yıl moda meraklıları tarafından ilgiyle beklenen senenin sergileri her zaman şaşırtıcı ve öncü olmuştur. 2011'de gerçekleşen Alexander McQueen sergisinin çektiği seyirci sayısının 660.000 olduğunu yazarak ikinci müzemize geçelim.metmuseum.org
2. Victoria and Albert Museum - Londra
1852 yılında kurulan ve bugün dünyanın en büyük dekoratif sanatlar koleksiyonuna sahip olan müze (yaklaşık 4.5 Milyon obje) adını Kraliçe Victoria ve Prens Albert'ten alıyor. Müze seramikten, mücevhere, heykelden baskıya, cam işlerinden metal işlerine, aklınıza gelebilecek her türlü dekoratif alanda parçalara sahip. Müzede tekstil ve modanın da kapsamı oldukça geniş. İlk olarak 1913'te sergilenmeye başlanan kostümler, dönemin üç ünlü ressamının çizim yaparken referans olarak kullandıkları kostüm koleksiyonlarını bağışlamaları sayesinde müzeye ulaştı. 1960 ve 70'li yıllarda, modanın müzelerde rol çalması ile V&A bu koleksiyonlara daha fazla yer vermeye başladı. 1971'de ilk moda sergisi "Fashion, an Antology by Cecil Beaton" açıldı. Serginin küratörü unutulmaz İngiliz fotoğrafçı Cecil Beaton'dı.İngiliz tekstil endüstrisinin ve moda tarihinin bir numaralı temsilcisi olan V&A her daim gezilebilecek kalıcı koleksiyonu dışında müze severlere düzenli olarak heyecan verici yeni sergiler sunuyor. Şu sıralarda Bags Inside Out sergisini gezebilirsiniz.www.vam.ac.uk
3. Palais/ Musee Galliera - Paris
Paris'in moda müzesi olarak bilinen Palais Galliera'nın temelleri 1920 yılında Moda ve Kostüm Tarihi Birliği'nin 2000 parçalık bir kostüm koleksiyonunu Paris şehrine bağışlamasıyla atıldı. Şehir yönetimi bu koleksiyonu Paris'in şehir müzesi olarak da bilinen Musée Carnavalet'ye bağışladı. O dönemde koleksiyon şehir müzelerinde kendine ait bir bölüm bulamamıştı.İkinci dünya savaşının ardından moda endüstrisini tekrar ayağa kaldırmaya çalışan Paris şehri, kostüm müzeciliğinin etkisini farketti. Sergiler dolup taşıyor, sürekli yeni giysiler müzeye bağışlanıyordu. Bunun üzerine koleksiyona daha büyük alanlar verildi fakat müze ancak 1977 yılında şu anki mekanı olan Palais Galliera'ya yerleşebilecek ve Paris'in Moda ve Kostüm Müzesi lakabını alacaktı.Paris gibi bir şehirde modayı solumak oldukça kolay olsa da, Palais Galliera'nın sadece moda tarihine adanan atmosferinin cazibesi bir başkadır. Bir dönem renovasyon için kapalı kalan ardından kapılarını 2013'te açan müze sadece geçici sergiler düzenliyor. Bunların en önemlilerinden biri müzenin ilk retrospektif sergisi olan Alaia sergisiydi. Müzenin direktörü Olivier Saillard çok önemli bir isim. Onu Tilda Swinton ile düzenlediği "The impossible wardrobe" gösterisinden hatırlayabilirsiniz.http://www.palaisgalliera.paris.fr/en
Bir moda müzesine herkes özgürce girebilir. Bu kadar başarılı olmamızın sırrı da bu olmalı.Olivier Saillard
4. Momu - Antwerp
Diğer müzelere göre çok daha genç olan Momu (Mode Museum in Antwerp) 2002 yılında açıldı. Çağdaş moda ekseninde düzenlediği sergilerle tanınan Momu'nun koleksiyonu 25.000 parçadan oluşuyor. Sergiler bir tasarımcının vizyonu çerçevesinde ya da bir moda teması üzerinden oluşabiliyor. Momu'nun iddialı olduğu konu tasarım sürecini 360 derece ele almak ve bir fikri tasarımcının ilham alanlarından, üretim yaklaşımına kadar incelemek. Ayrıca binası eski bir departman mağazası olan müze, bu özelliğini koruyarak sergileri bir görsel düzenlemeci bakışıyla hazırlıyor. Hatta müze küratörleri yerine moda sektöründen gelen profesyonellerle çalışması onu ayrıştırıyor. Modanın avangard kenti Antwerp'in gözdesi olan bu müzede Mart ayından itibaren Belçikalı tasarımcı Martin Margiela'nın Hermes'teki yıllarını konu alan bir sergi olacak. Söylemeden geçmeyelim, müzenin ilk direktörü, temsilcisi olduğumuz moda okulu Polimoda'nın baş danışmanı Linda Loppa idi.www.momu.be
5. Museum at FIT - New York
"New York'taki en moda müze" sloganıyla karşımıza çıkan FIT bu sloganı kesinlikle hakediyor. Moda severleri nefessiz bırakan birçok sergiye imzasını atan FIT, konusunda kesinlikle bir öncü.Yılda 100.000 kişinin ziyaret ettiği bu moda müzesi 1969'da kuruldu, ilk sergisini 1975'te açtı. Ünlü moda okulu FIT tarafından kurulan müze, akademik yanının verdiği güçle moda dünyasının öncü araştırma kaynağı olmayı hedefliyor. Müzenin hem kendisi hem de direktörü ünlü. En önemli moda araştırmacılarından Valerie Steele 1997 yılında müzenin Baş Küratörü, 2003 yılında ise direktörü oldu. Müzenin özelliği sergilere hem akademik, hem eğlenceli hem de cesur yaklaşması. Yaklaşık 50.000 parçadan oluşan koleksiyonunda 18. yüzyıldan bugüne modanın en önemli isimlerinin tasarımları var.Mayıs 2017'ye kadar FIT'de "Black Fashion Designers" sergisi gezilebilir.[embed]https://www.youtube.com/watch?v=prFYr8qzPw8[/embed]https://www.fitnyc.edu/museum/
6. FIDM - Fashion Design Museum Of Los Angeles
FIDM 1969 yılında Los Angeles'ta bir moda okulu olarak kuruldu. Öğrencilerine tasarım ve ürün yönetimi alanında eğitim veren kurum bir süre sonra tasarım öğrencilerinin yeteneklerini geliştirmeleri için inceleyecek giysilere ihtiyaçları olduğunu farkederek bir müze kurmaya karar verdi. Kar amacı gütmeyen müzenin ilk koleksiyonu okul eğitmenlerinin kendi kıyafetleriydi. Ardından kurucu üyelerden gelen bağışlarla ilk koleksiyonlar oluştu. Şu anda müzenin yaklaşık 15.000 parçalık bir koleksiyonu var. Özellikle Gianni Versace'nin erkek koleksiyon arşivi en önemli hazinelerinden biri.Müzenin özelliği aynı zamanda bir eğitim kurumunu desteklemesi, bu nedenle koleksiyonları daimi ve eğitim amaçlı koleksiyonlar olarak ikiye ayrılıyor.Ayrıca Hollywood'a yakınlığı nedeniyle Oscar ödüllü filmlerin kostümlerini de sergiliyor. Bu müzede kaybolmayı kim istemez?
7. Kyoto Costume Institute - Kyoto
Japonya'nın güzel ve zarif şehri Kyoto'da yer alan KCI, çağdaş batı modasını geçmişi ve bugünü yorumlamak amacıyla kullanan, modayı sosyal, ekonomik ve toplumsal bir olgu olarak kabul eden ve onu araştırma konusu yapan bir başka değerli müze. 17. yüzyıldan başlayan, yaklaşık 12.000 parçadan oluşan koleksiyonun ilgi çekici kısmı 1000 parçadan oluşan Comme Des Garçons bağışı. Tabii ki Japonya'da yer alan bir müzenin Rei Kawakubo'ya saygı duruşunda bulunmaması beklenemezdi. Aynı zamanda müze moda severlere birçok değerli kitap kazandırdı, bunlardan biri Taschen'in ünlü iki ciltlik moda ansiklopedisi.Müzenin dijital arşivlerinde bir tur atmanız şiddetle tavsiye edilir.
8. The Fashion Museum of Bath - Bath
1963 yılında kostüm koleksiyoncusu ve akademisyen Doris Langley Moore'un koleksiyonunu bağışlaması ile temeli atılan Bath Moda Müzesi yılda yaklaşık 130.000 kişi ağırlıyor. Müze moda ve kostüm tarihi konusunda dünyanın önde gelen kuruluşlarından biri. Bu müzenin diğerlerinden önemli bir farkı var, o da kurulduğu 1963 yılından bugüne, kurucusunun isteği üzerine, her sene "Yılın Giysisi (Dress of the year)"ni seçmesi.[embed]https://www.youtube.com/watch?v=Lh_gYJtkv3Y#action=share[/embed]"Yılın Giysisi" seçimi müze için artık bir gelenek haline gelmiş. Müze bu seçim için her sene konusunda uzman bir sektör profesyonelini seçiyor ve ondan senenin en etkili trendlerini temsil eden tasarımı seçmesini istiyor. Bu seçime kesinlikle karışılmıyor. Seçim yapıldıktan sonra marka giysiyi bağışlıyor ve müze onu daimi koleksiyonuna katıyor. Müze yönetiminin her sene bağımsız bir sektör profesyoneli ile çalışması, müzenin akademik yaklaşımını güncel trendlerle harmanlamasını, ve seçkileri sadece küratörlerin elinden alarak özgür bir görüş yaratmasını sağlıyor.Seçim yapanlar arasında Colin McDowell, Sarah Mower, Suzy Menkes ve Isabella Blow gibi sektörün duayen isimleri var.
9. Fashion and Textile Museum - Londra
Çağdaş moda, tekstil ve mücevher alanında önemli bir müze olan Fashion and Textile Museum, 2003 yılında tasarımcı Zhandra Rhodes tarafından kuruldu. Rhodes özellikle cesur ve renkli baskılı kumaş tasarımları ile ünlü. Freddie Mercury ve Prenses Diana için tasarımlar yaptı. Müze Londra'nın eski deri ve yan malzemeleri üretim bölgesi olan Bermondsey Street'de. Bölgenin yaratıcı ruhundan faydalanarak bugünün tasarımcılarına ilham vermeyi amaçlıyor.Müzenin instagram hesabını takip etmek de ayrıca keyifli, kumaş baskı tasarımına ne kadar önem verdiklerini hemen fark edeceksiniz. FTM'in ünlü sergilerinin arasında "The world of Anna Sui (Anna Sui'nin Dünyası)", "Jazz Age (Caz Dönemi)", "Liberty in Fashion (Modada Liberty Dönemi)" ve "A journey in the Riviera (Riviera'da bir yolculuk)" var.
10. Museo de la Moda - Santiago
Yeni dönem moda müzelerinin en ilgi çekenlerinden biri olan Santiago Moda Müzesi, Filistinli tekstil tüccarı bir aileden gelen Jorge Yarur Bascuñan tarafından açıldı. Bascuñan, ailesine ait cam evi bir moda müzesine dönüştürdü.
2007'de açılan müze genç yaşına rağmen yaklaşık 10.000 parçalık bir koleksiyona sahip. Koleksiyon özellikle 1980'lere ait "Hanedan" dizisi kostümleri ile dikkat çekiyor.
Kurucusu şu sıralar ikinci bir müze yaratmak için çalışıyor. İkinci müze, geçmişten bugüne spor tarihini moda aracılığıyla tekrar yaratmayı amaçlayan bir spor modası müzesi olacak.
Moda Müzesi Olmak
Dünyanın önde gelen 10 moda müzesini sizin için özetlemek istedim. Bu müzelerin kuruluşlarının ortak noktası ya bağışçılar tarafından hediye edilen koleksiyonlar, ya da arkalarındaki akademik yapılar. Bu müzeler giysilerin moda tarihine tanıklık ettiğine ve onlar aracılığıyla toplumu, yaşam biçimlerini, ekonomik ve sosyal gelişmeleri anlamlandırabileceğimize inanan kurumlar. Burada çalışan akademisyen ve küratörler giysileri hem birer obje olarak yorumlar, hem de o objeyi içinde bulunduğu dönemin ışığında anlamlandırır. Bu da bizi modanın tarihsel önemi olan bir olgu olduğu fikrine bir kez daha inandırır.
Türkiye
Türkiye'de de moda müzeleri görebilme umudumuzu koruyoruz. Bu konuda bir örnek, moda müzesi olarak anılması mümkün olmasa da, Sadberk Hanım Müzesi. Sadberk Hanım Müzesi Türkiye'nin ilk özel müzesi ve Vehbi Koç'un eşi Sadberk Hanım'ın kişisel koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor. Bu koleksiyonun içinde giysi, işleme, porselen ve takılar var. Ayrıca Söke'de bir Osmanlı Kıyafetleri Müzesi olduğunu biliyor muydunuz? Emel Aksoy'un kişisel koleksiyonundan oluşan müzeyi gezmek için Söke'nin Doğanbey Köyü'ne gitmelisiniz.Daha fazla koleksiyonun müzeye dönüşmesi ve ülkemizde kostüm tarihi ve kültürünün oluşmasına katkı sağlaması dileğiyle işte dünyanın farklı yerlerinden seçtiğim 10 moda müzesi... Gidince bize de haber vermeyi unutmayın. Kaynaklar:
- Fashion and Museums: Marie Riegels Melchior, Birgitta Svensson. Bloomsburry yayınevi.
- NY Times http://www.nytimes.com/2013/09/24/fashion/As-Popularity-Grows-So-Do-Fashion-Museums.html
- Fashion On Bookshelves www.fashiononbookshelves.com
Londra'da Moda Okumak: London College of Fashion
İngiltere'nin en önemli moda okullarından olan London College of Fashion'ı mezunlarından Eda Binark tarafından daha yakından tanımaya ne dersiniz?
London College of Fashion-Lcf-, İngiltere'de Central Saint Martins ve Royal College of Art'la birlikte ülke içindeki en söz sahibi moda bölümlerine sahip okullardan. 2008 yılında Foundation okumakla başladığım London College of Fashion'da, daha sonra sırayla Fashion Design& Development lisans programı, Fashion Management Graduate Diploma programı ve son olarak da Strategic Fashion Management yüksek lisans programını tamamladım. Lcf ve moda okumakla ilgili kendi deneyimlerimi aşağıdaki gibi özetleyebilirim.
Kampüs
Lcf, Londranın tam merkezinde 5 farklı yere konumlanmış bir üniversitedir. Lcf’te kampüs hayatı beklemeyin, okul şehrin 5 farklı yerine konumlanmış binalardan oluşmaktadır, okulun yurtları da şehrin 7 farklı noktasına dağılmış şekilde; yani Amerikan üniversitelerinde olduğu gibi hayatınızı okulun kampüsü içinde geçirmiyorsunuz. Londra’da çok eğlenceli ve büyük bir şehir olduğu için okuldaki herkes ders bitince kendi hayatına dönüyor.
Foundation öğrencileri başka bir binada, tasarım öğrencileri başka, business ve kozmetik öğrencileri için 2 ayrı bina ve son olarak da medya ve gazetecilik öğrencileri içinse ayrı bir bina bulunmakta.
London College of Fashion, diğer 5 okul ile birlikte University of the Arts London’ın parçası. University of the Arts London’a dahil olan diğer okullar ise Central Saint Martins, London College of Communication, Wimbledon College of Art&Design, Camberwell College of Art & Design ve Chelsea College of Art& Design. Bu okulların hepsi birbiriyle kardeş okul gibi yönetiliyor. Tek bir kimlik kartıyla hepsinin kampüsü ve kütüphanesinden faydalanabiliyorsunuz.
İngiliz Eğitim Sistemi
-İngiltere’de üniversiteler 3 sömestr, Eylül- Aralık kış dönemi; Ocak-Mart bahar dönemi; Nisan-Temmuz yaz dönemi. Her dönem farklı dersler alıp, dönem sonunda her dersle ilgili geçmek için proje yapmanız şart. London College of Fashion’da sınav sistemi yoktur. Her bölüm/ders bir çok farklı proje odaklıdır- projelerinizle dersleri geçersiniz.
-İngiltere’de üniversiteler 3 senelik ama çoğu okul 3 seneye girmeden önce bir Foundation yani bir çeşit hazırlık yılı okumanızı istiyorlar. London College of Fashion için ise tüm lisans bölümlerine kabul almadan önce Foundation Diploma in Art& Design adlı bölümü iyi bir not ortalamasıyla bitirmek şart.
-Foundation denilen sene 1 senelik bir çeşit tasarıma giriş, sanata giriş gibi temel resim ve sanat eğitimi aldığınız bir sene. Türkiye ve yurtdışındaki üniversitelerin Güzel Sanatlar Fakültelerinde 1. sınıfta aldığınız dersleri, İngiltere’de Foundation’da alıyorsunuz. Bu seneyi başarılı bir şekilde bitirmeniz Lcf’te bir lisans programında yerinizin garanti olduğu anlamına gelmiyor. Okulda okurken yeniden bir portfolyo hazırlayıp, referanslarınızı toplayıp istediğiniz bölüme başvurmanız gerekiyor.
Foundation biraz lise sistemi gibidir, haftanın 5 günü sabah 9’da başlamak üzere akşam 4:30’a kadar derslere girer, haftasonu da tatil yaparsınız.Foundation çok rekabetli bir sene, herkes bir lisans programına girmeye çalışıp bir nevi birbirinin rakibi olduğu için yakın dostluklar beklemeyin; bol rekabet, kıskançlık dolu stresli bir sene.
Tüm Lcf deneyimim de söyleyebilirim ki resim ve çizim yeteneğinin en önemli olduğu ve ön plana çıktığı yıl Foundation’dı.
İngiliz eğitim sistemi öğrencinin kendi araştırıp, deneyip yanılarak öğrenmesini hedefler yani tüm bilgileri ders sırasında hoca tarafından öğreneceğinizi sanmayın.
Lcf’te okurken ister business, ister tasarım sınıf arkadaşlarımın hepsi açık görüşlü, araştırmayı ve sanat/modayı takip eden insanlardı. Her hangi bir sanat galerisine gitme fikri hepsine keyif verirken, kitap okuma, müze gezme gibi eylemler gündelik hayatlarının bir parçasıydılar. Lcf özellikle moda dışında da ne okuyorsanız okuyun sanat, mimari gibi alanlarda kendinizi geliştirmenize çok önem verir. Foundation öğrencisiyken her hafta şehirdeki bir sergi/galeri/ müze gezmemiz ve gezdikten sonra sergi hakkındaki fikirlerimizi Reflective Journal diye bir deftere yazmamız zorunluydu. Bu defterler her ay toplanır tutor diye adlandırılan hocalarımız tarafından kontrol edilirdi.
Okulda Hayat
Lcf'de öğrenci olacaksanız öncelikle topluluk önünde rahatça konuşabilmeniz gerekiyor. Yaptıklarınız, fikirleriniz ve düşüncelerinizi topluluk içinde anlatmaktan çekinmemeniz lazım çünkü sürekli sayısı 20 ile 150 kişi arası değişen grupların önüne çıkıp sıklıkla sunum yapmanız gerekiyor. Foundation yılında bir hocamın söylediği gibi " Eğer fikirlerin/ isin hakkında rahat konusamıyorsanız branş değiştirin. Modada utangaç insanlara yer yok"
Eleştirileri kişisel olarak algılamamanız çok önemli. Özellikle tasarım okurken hepimiz ağır bir şekilde tüm sınıfın önünde hocalarımız tarafından eleştirildik. Bu yaptıkların rezalet, çöp diyip atan hocanın tepkisine ağlamamanız gerektiğini, kendinizi geliştirmeniz gerektiğini zaman içinde öğreniyorsunuz.
Lcf derse devamlılık konusunda çok katıdır. Devam oranınız yüzde 80’inaltına düşerse evinize kağıt gönderiyorlar, 3. kağıtta vizeniz iptal olup, okuldan atılıyorsunuz. Derslerin hepsinde yoklama var ve yoklamalar öğrenciler birbirinin adına imza atmasın diye yazılı değil hoca tarafından sesli yapılıyor. Hocalar tüm öğrencileri tanıyor.
Hocalar aslında yardımseverler. Eğer siz derslere eksiksiz katılan, ödevleri yapan, soru soran, derse katılımcı bir öğrenciyseniz size boş zamanlarında fikir vermek, yardım etmekten mutluluk duyarlar ama katılımınız düşük, istenilen görevleri yapmayan biriyseniz hocaya atıcağınız bir soru e-postasında ‘Eğer bunu merak ediyorsan, o derse katılsaydın, senin sorunun’ adlı bir cevapla karşılaşmanız olası.
Lcf’te hocalara ismiyle sesleniyorsunuz. Sizden yaşça büyük rektöre bile Mr veya Professor derseniz size garip garip bakarlar.
Her derste mutlaka en az 3 öğrenci sunum yapar.
Lcf’te gerçekten de dünyanın dört bir yanından insan var. Master sınıfımda Çinli, Rus, Amerikalı, Fransız, Senegalli, Yunanlı, Hintli gibi dünyanın dört bir yanından insanlar vardı.
Lcf’te bir projeden geçer not alamazsanız Referral diye adlandırılan yani o projeyi tekrardan yapmanız gereken bir uyarı alıyorsunuz. Size yaklaşık 1.5-2 ay sunuluyor yeniden yapmanız için; eğer 2. tesliminizde yine geçer not alamazsanız, o seneyi tekrarlamak durumundasınız veya Master öğrencisiyseniz mezun olamayıp, tekrardan tüm Master derslerini vermek zorunda kalıyorsunuz
Lcf’te nerdeyse her hafta bir konuk konuşmacı geliyor. Jimmy Choo’dan, editörlere, üst düzey satın almacılara ve moda fotoğrafcılarına kadar tüm öğrencilerin bu konuşmalara katılması tavsiye ediliyor.
Lcf bir moda okulu olduğu için modanın her alanıyla ilgili bir lisans/ yüksek lisans bölümü mevcut. Ben lisansta Fashion Design&Development okudum. Daha çok hazır giyim sektörüne yönelik moda tasarım ama sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir hazır giyim markalarıyla ilgili bir çok proje de yapıldı. Yaratıcılık ile ilgili derslerin yanı sıra oldukça teknik dersler de alıyorsunuz: Kalıp çıkarma, dikiş, drapaj, farklı makinaları kullanma, ütü bol bol karşınıza çıkanlardan.
Tasarım Okumak
-Tasarım okuyacaksanız sketchbook’a alışsanız iyi ederseniz. Yaklaşık 4 yıl boyunca sayısız kere sketchbook hazırlayacak ve her gün bu kelimeyi duyacaksınız.
Tasarım okumanın ekstradan bir çok maliyeti oluyor. Sketchbooklar, kumaşlar, resim malzemeleri - özellikle de final koleksiyonunuzu hazırlarken kumaşa verdiğiniz paraya şaşırabilirsiniz.
Lcf’te bir çok bölüme bağlı olarak bir çok farklı tipten öğrenci var. Modaya tutku duyup dikiş dikmekten keyif alan ama tasarıma, yeni şeyler üretmek konusu benlik değil diyenler Lisans Bespoke Tailoring bölümüne yönlenirken, Çizim yapmak istiyorum ama dikiş dikmek istemiyorum diyenler ise Fashion İllustration bölümüne yönlendiriliyor.
Türkiye’de sanılanın aksine, London College of Fashion Moda Tasarımı okurken çizimin çok da önemli olmadığını düşünür. Lcf’e göre bir tasarımcının harika resim yapmasının, çok güzel portre çizmesinin bir anlamı yok. Hem modaya ilgi duyan hem de harika çizim yapanları ise zaten Fashion İllustration adlı bölüme yönlendirir. Lcf bir tasarımcının çizim yapmasının sadece fikirlerini kağıda geçirebilmek açısından önem taşıdığı düşünür. Lcf e göre önemli olan çizimin ne kadar güzel olup olmadığı değil, kişinin ne kadar yaratıcı olduğudur ve bir şeyden ilham alıp ona farklı şeyler katıp fikirleri geliştirip geliştiremediğidir.
Tasarım okurken bol bol “design critic” adlı derse girersiniz. Bir masada sınıf arkadaşlarınız ve hocalarınızın oturduğu bir yerde herkes tek tek kendi projesini, ilham kaynaklarını ve çizimlerini gösterir. Saçmalamaktan korkmayın ama eleştiriye de açık olun.
Moda Yönetimi/ Moda Pazarlaması Okumak
Yüksek lisansa girmeden önce iş deneyimim yeteri kadar uzun olmadığından ve lisansta tasarım okuduğumdan bir sene Graduate Diploma in Fashion Management- GD- diye yüksek lisansa hazırlayan bir sene okudum. GD sınıfımda, arkadaşlarımın hepsi lisansta tasarım, hukuk, mühendislik gibi branşlar okumuş ama moda sektörünün business kısmında çalışmak isteyen insanlardı. Graduate Diploma size marketing nedir, moda endüstrisi nedirden başlayarak modanın business kısmına giriş kısmını yogun bir programla bir senede veriyor.
Graduate Diplomadan sonra yüksek lisans daha farklı bir sistemle işliyor ve süresi daha uzun. Graduate Diplomada Visual Merchandisingden, Marketing’e kadar daha genel ama daha basit seviyede bir eğitim alıyorsunuz. Masterlar ise daha konusunda uzman ve daha detaycı gelişmiş bir eğitim veriyor. Örnek vermem gerekirse GD marketingin tanımını yapmaktan başlatırken, yüksek lisans ise bazı teorileri ve temel bilgileri bildiğinizi varsayarak yenilerine odaklanıyor.
Moda yönetimi/pazarlama okurken, hoca size önümüzdeki derste konunun ne olacağını söyler, okunması gereken case study’i, cevaplanacak önemli soruları e-posta atar, kitaplarda okumanız gereken bölümleri belirtip, bir sonraki derste kimlerin o konuyla ilgili sunum yapacağını söyler. Derse istenilenleri yapmadan gelirseniz konuyu anlamanız çok zor olacaktır.
Moda tasarımı okurken bitirmek için bir koleksiyon hazırlamanız gerekiyor. Graduate Diploma'da bir yarı tez yazıyorsunuz, yüksek lisans da ise ister pratik odaklı bir tez istersenizse teorik odaklı bir tez yazmanız gerekiyor. Graduate Diploma'da benim tez konum duyulara dayalı marketingdi- özellikle de perakendede koku duyusuna odaklanmıştım. Yüksek Lisans tezimde ise hazır giyim markaları ve Youtube arasındaki ilişkiyi araştırmıştım.
Benim Lcf deneyimlerim kısaca böyleyken, hazır üniversite tercih döneminde University of the Arts London'ın son sınıf öğrencilerine sorarak çektiği " Üniversiteye yeniden başlayacak olsanız kendinize ne önerisi verirsiniz?" videosunu aşağıda sizlere ekliyoruz.
Modanın kalbinin attığı müze: Victoria & Albert Müzesi
Londra'da dünyanın en önemli moda müzelerinden olan Victoria& Albert müzesini daha yakından tanımaya ve geçmişten bugüne unutulmaz moda sergilerine göz atmaya ne dersiniz?
Londra'da bulunan Victoria & Albert Müzesi (V&A) yolu Londra'ya düşen herkesin British Museum'dan sonra adını en sık ikinci duyduğu müzedir. Moda, mimari, Rönesans ve Asya sanatlarıyla ilgilenenler için eşi bulunmaz bir yerdir.[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row][vc_row][vc_column][thb_gap height="20"][vc_column_text]Kuruluş yılı 1857 olan Victoria & Albert, ilk açıldığında Londra'nın South Kensington semtinde olduğu için South Kensington Müzesi olarak adlandırılıyor ama 1899'a gelince dönemin sevilen Kraliçesi Victoria ve kocası Prens Albert'e ithafen ismi Victoria ve Albert Müzesi olarak değiştiriliyor.Müze diğer branşlarda olduğu gibi İngiltere için moda anlamında da büyük bir önem temsil ediyor. Hem tarihsel hem de inovatif sergilerin bir arada yapıldığı, isteyen herkesi modayla ilgili her türlü bilginin bulunduğu arşivlerinde gezdiren ve aynı zamanda bir çok markayla işbirliği yapan bir müze Victoria & Albert. Müzenin her daim ücretsiz gezebileceğiniz "Kostüm ve Moda" kısmında 17. yüzyıldan günümüze kadar gelen korselerden, Vivienne Westwood, John Galliano gibi tasarımcıların tasarımlarına kadar görebileceğiniz geniş bir kostüm seçkisi var.
Kalıcı moda bölümünün yanı sıra, her sene en az 6 -7 geçici sergiye ev sahipliği yapan V&A için bu sergilerden en az 2'si moda ile ilgili olur- yani Londra'ya ne zaman giderseniz gidin, V&A müzesinde bir moda sergisi olacağı garanti. Müzenin sergiler hariç her kısmı ücretsiz ama 40 pounda üyelik yaptırırsanız, istediğiniz V&A sergisine hayat boyu ücretsiz girebiliyorsunuz. Şu zamana kadar V&A'de gezip kişisel favorilerimden olan moda sergilerini kısaca aşağıdakiler gibi özetleyebilirim.
Undressed- A Brief History of Underwear
Nisan ayında Agent Provacateur ve Revlon sponsorluğunda gerçekleşen bir iç giyim sergisi Undressed. İç giyim dediğimiz parçaların cinsiyetler arası ayrımının tarih boyunca nasıl farklılık gösterdiğini, korselerin tarihi ve kadın erkek iç çamaşırının günümüze kadar nasıl evrim geçirdiğini öğrenmek isteyenler için ideal. Bunun yanı sıra La Perla, Agent Provacateur ve Fifi gibi high-end iç giyim markalarının da tasarım ve yaratım süreçleri hakkında videolar bulabileceğiniz kapsamlı bir sergi. Şu sıralar yolunuz Londra'ya düşerse Mart 2017'ye kadar gezebiliyorsunuz.
Horst-Photographer of Style
Dünyanın en ünlü moda fotoğrafçılarından Horst P. Horst'un retrospektifi 2013 yılında V&A'de sergilendi. Resimleri görünce hemen hatırlayacağınız, o dönemde Vogue, Harpers Bazaar ve daha bir çok dergi/marka için ikonik resimler çekmiş 30'lar, 40'lar ve 50'li yıllara damgasını vuran Horst'u tanıtan sergiye ilgi tüm V&A sergilerinde olduğu gibi yine yoğundu. En ünlü fotoğrafı Mainbocher korsesi(1939) ve dönemin Sürrealizm akımından ilhamlı çektiği bir çok orjinal fotoğrafın sunulduğu sergi moda ve fotoğrafçılık sanatının kesişimini başarılı bir şekilde ele alıyordu.
Grace Kelly- Image of a Movie Star
Film yıldızı ve Monaco Prensesi Kelly'nin, Hermes'e adını veren Kelly bag'inden günlük hayatta kullandığı eldivenlerine kadar, kraliyet ailesi tarafından bağışlanmış bir çok farklı parçanın toplandığı geniş kapsamlı bir sergiydi.Grace Kelly'nin kişisel stilini incelerken 50, 60 ve 70'in dönem modasına dahil bilgilerin de bulunduğu, dönem modasına ilgi duyanların akın ettiği V&A'in en unutulmaz sergilerinden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir.
The Glamour of Italian Fashion
'The Glamour of Italian Fashion' yani çevirisiyle 'İtalyan Modasının Cazibesi' işçilik, güzel kumaşlar ve kaliteyle özdeşleşmiş İtalyan modasının 2. Dünya savaşı sonrasından günümüze kadar zaman için nasıl geliştiğini gösteren ve moda konusunda söz sahibi bu ülkeyi tanımak için eşsiz bir olanaktı. Bulgari'nin sponsor olduğu Sophia Loren'lerden, Armani'nin kuruluşuna kadar İtalyan modasına dair bir çok önemli şeyin paylaşıldığı bu sergi müzenin 2014 yılına damgasını vuran sergilerindendi.
Yukarıda bahsettiğim sergiler ve daha nicelerine ev sahipliği yapan V&A, moda konusunda tüm dünyadaki en etkili müzeler arasında gösteriliyor. V&A'in desteği sadece bununla da sınırlı değil, her sene 16-24 yaş arasına ücretsiz olarak organize ettiği V&A Moda Festivali'nde bir hafta boyunca Asos'daki satın almacılardan, tasarımcılara, moda gazetecilerine kadar bir çok farklı konuşmacı ve staj olanağını sunuyor.[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]
Ünlü Tasarımcıların Mezun Oldukları Moda Okulları
Moda dünyasındaki gelmiş geçmiş en büyük tasarımcılara hergün gıptayla bakıyoruz, idol olarak görüyoruz. Fakat onlar da bir zamanlar bizim gibi hedeflerini gerçekleştirmek için okuyorlardı.
Moda dünyasındaki gelmiş geçmiş en büyük tasarımcılara hergün gıptayla bakıyoruz, idol olarak görüyoruz. Fakat onlar da bir zamanlar hedeflerini gerçekleştirme hayaliyle okul sıralarındaydı.
İstedikten ve inandıktan sonra herşeyi başarabileceğinizin kanıtı olan ünlü tasarımcıların mezun oldukları okullar:
John Galliano
2011 yılında yaşanan skandal sonrası Dior'dan uzaklaştırılan ve tam 4 yıl sonra Maison Margiela ile küllerinden yeniden doğan Galliano, Saint Martins School of Art'ta Moda Tasarımı okudu.
1984 yılında Central Saint Martins’den mezun olan John Galliano, « Les incroyables » isimli mezuniyet koleksiyonuyla dikkat çekmişti.
Tom Ford
New York Üniversitesi'nde sanat tarihi eğitimi üzerine Parsons School of Design'da mimari okumaya başlayan Tom Ford, Parsons'ın New York kampüsünden sonra , son senesinde Paris kampüsünde eğitimine devam ederken moda aklını çeldi ve böylece moda sektörüne girmiş oldu. Kendisi bu ani değişimi şöyle açıklıyor:"Bir sabah uyandım ve düşündüm: Ben ne yapıyorum?"
Mimari nasıl desem..ciddi bir iş. Farkettim ki moda, sanat ve ticaret arasındaki dengeyi sağlıyor ve böylece kararımı vermiş oldum"
Stella McCartney
44 yaşındaki İngiliz tasarımcı da Central St Martins mezunu.
Okulunun onun için tam bir dönüm noktasını olduğunu her fırsatta dile getiren McCartney, St Martins'te eğitim almak isteyen yetenekleri gençlere burs imkanı sağlıyor.
Alexander Wang
1983 doğumlu Amerikalı tasarımcı Alexander Wang, 19 yaşında New York’a taşınıp Parsons’ta eğitim almaya başlamış. Parsons’ta geçen 2 yıl sonrasında kendi markasını kurmaya karar veren Wang, 2007’de sunduğu ilk hazır giyim koleksiyonu sonrası CFDA (Amerika Moda Tasarımcıları Birliği) ödülünün sahibi oldu.
Kris Van Assche
2007'den beri Dior'un erkek koleksiyonlarının Artistik Direktörü ve ismini verdiği Kris Van Assche'nin kurucusu olan tasarımcı, 1976 Belçika doğumlu. Antwerp Royal Academy of Fine Arts'ta moda tasarımı üzerine eğitimini tamamladıktan sonra Paris'e taşınarak kariyerine başladı. En iyi moda okullarından birinde eğitim alan Kris Van Assche, o yılları şöyle anlatıyor:"Girmek bir hayli zordu. 65 kişi başladığımız eğitimin 4.senesinde sadece 7 kişi mezun olabildik. Sonrasında çok uzun süre asistanlık yaptım. O da benim için okul gibiydi. Yani Akademi'nin belki de en iyi yanı gerçek hayattaki zorluklar öncesinde bir test görevi görmesi ve sizi hayatın gerçekliğine ve zorluğuna hazırlaması."
Christopher Bailey
1971 doğumlu İngiliz tasarımcı, Burberry'nin Kreatif Direktörü ve aynı zamanda 2 yıldır Genel Müdürü. Çocukken mimarlık ona daha sıcak gelse de tasarım ve modaya olan ilgisini farketmesiyle bu konuda eğitim almaya karar verdi. Royal College of Arts'ta moda üzerine yüksek lisans yapan Bailey'nin keşfedilme hikayesi ise kıskanılası: Henüz öğrenciyken portfolyosunu Donna Karan görür; çok etkilenir ve mezun olduğunda onunla New York'ta çalışmasını teklif eder. Sonrası ise hepimizin bildiği başarı dolu bir kariyer.. Donna Karan'da geçen 2 yıl, sonrasında Tom Ford ile Gucci'de geçen 5 yıl ve 2001'den bugüne Burberry'nin başarısının arkasındaki en önemli etken.
Riccardo Tisci
İtalyan tasarımcı Riccardo Tisci de sanat ve tasarıma çocukluğundan beri ilgi duyanlardan. O zamanlar yaşıtları gibi oyun oynamaktansa, evde çizim yapmayı ya da annesiyle bahçenin tasarımı konusunda çalışmayı tercih ettiğini söyleyen Tisci, 11 yaşında okuldan ayrılıp, Milano'da sanat eğitimi veren bir okula yazılmış. 9 kardeş olarak durumu çok iyi olmayan bir ailede büyüyen tasarımcı, Milano'da moda okumanın sadece zenginlerin yapabildiği birşey olduğunu anlayınca, tek çare olarak Londra'ya taşınmayı görmüş. Gerekli parayı biriktirmek için kumaş tasarımından, otelde temizlik görevlisi olarak çalışmaya kadar her türlü iş fırsatını deneyen Tisci tesadüfen London College of Fashion'ın ücretsiz bir kısa kursuna katılır ve oradaki öğretmeni vasıtasıyla yeteneği keşfedilir. Sonrasında burslu olarak Central Saint Martins'te eğitim alan ve 1999'da mezun olan tasarımcı, azmin başarıyı nasıl getirdiğinin göstergesi ve 2005 yılından beri Givenchy'nin Kreatif Direktörü.
Aslında görünen o ki; imkansız diye birşey yok, istemek ve karar vermek başarmanın yarısı. Belki de bir sonraki yazımızda paylaşacağımız başarı hikayesi sizinki olacak. Moda üzerine eğitim almak için Moda Okulları sayfamızı ziyaret ettiniz mi? Daha detaylı bilgi almak için aklınızdaki her soruyu moda@modakariyeri.com'a yazabilirsiniz.