Christian DIOR (1905-1957)

 

Christian Dior

II. Dünya Savaş'ının ardından, dünya hala savaşın ekonomik etkileriyle cebelleşirken, savaş yıllarında uygulanan sıkı denetimler kalkmış olsa da, malzeme miktarlarında hala sıkıntı vardı. Tam bu dönemde bu kısıtlamalara kafa tutarcasına ortaya çıkan bir koleksiyon, metrelerce kumaş kullanan etekleri ile sorumsuzluk suçlamalarıyla karşılaşsa da, savaş dönemindeki az miktarda, düşük kalitede kumaştan üretilmiş mütevazı giysilerden bıkmış olan müşteriler ve moda dünyası, kendilerini büyülenmişçesine bu yeni estetiğe doğru çekilirken bulmuşlardı. Bu, henüz 1946'da kendi moda evini açmış olan Christian Dior'un, 1947 koleksiyonuydu.

“New Look” olarak bilinen bu estetiğe bu lakabı, bu koleksiyona tasarımcısının değil, Harper's Bazaar editörü Carmel Snow'un taktığı söylenir. İçinde bulunulan dönemde, kısıtlı kumaşlarla üretilmiş katı kesimlere alışık gözlere değişik gelse de aslında uzun etekleri aşağıya doğru bollanan, ince belli, dar omuzlu bu kesim bir çok tarihi referansı içinde barındırıyordu. Son derece bol ve rahat duran etekler, aslında o kadar fazla kumaş kullanarak yapılmıştı ki, bir kişinin eline alıp kaldırması dahi çok zordu. Omuzlar dardı, ve ince belli siluetin yaratılması için giysilerin altına bir korse giyilmesi gerekiyordu. Bu açılardan bu “yeni” siluet, en çok 19. yüzyılın ortalarını anımsatıyordu. Bu estetik, bu noktaya kadar gittikçe kısalan etek boyları ve rahatlaşan kesimlerle karşılaştırıldığında bu kısıtlayıcı kesim, kadınların özgürlüğüne karşı bir saldırı olarak algılanarak, çok tepki toplamıştı. Bilhassa rahatlık ve sadeliğin moda dünyasındaki sembolü konumunda olan Coco Chanel'in “New Look” estetiğine etmediği laf kalmamıştı.

Christian Dior, daha çocukken tasarımcı olacağı belli olan tasarımcılardan değildi. Hatta tasarım alanında çalışmaya 30 yaşına kadar başlamamıştı. Tabii yine de bu, büyüdüğü Belle Epoque döneminde annesinin giysilerine hayran olması klasiğinin, tasarımcının biyografisinden eksik kaldığı anlamına gelmiyor. Daha sonra Dior, çocukken “parlak, detaylı, çiçekli veya cacaflı” olan her şeyi sevdiğini, ancak en çok çiçeklere ve bitkilere düşkün olduğunu yazacaktı.

Dior, 1905'te, Granville, Normandiya'da doğmuş, günümüzde Christian Dior Müzesi olarak işletilen bir evde büyümüştü. Dior Freres (Dior Kardeşler) isimli başarılı bir gübre üreticisi olan babasının sayesinde, rahat bir burjuva yaşantısı içerisinde 10 yaşına dek yaşamış, sonra anne-babası ve Christian'ın ikinci en büyük olduğu 5 kardeşten oluşan aile, Paris'e taşınmıştı, ancak yazlarını Normandiya'da geçirmeye devam ediyorlardı. Oğlunun yaratıcı yönünden pek memnun olmayan babası, onu diplomat olması için Siyasal Bilimler okumaya göndermişti, ancak Christian bütün zamanını, aralarında Jean Cocteau, Max Jacob, Salvador Dalí ve Christian Bérard gibi ünlü isimlerin de olduğu sanatçı arkadaşları ile geçiriyordu. Özellikle ilüstratör Bérard'la ileride birlikte çalışacaklar, Dior'un ilk koleksiyonunun başarısında büyük etkisi bulunacaktı.

Okulu bıraktıktan sonra askere giden Dior, sonrasında Paris'e dönerek babasının yardımıyla (ailenin ismini kullanmamak şartıyla) kendi galerisini açmıştı, Picasso'ya kadar dönemin ünlü isimlerinin yer aldığı bir galeri. Üç yıl sonra Dior ailesinin peşi ardına gelen aksiliklerle önce annesini ve ağabeyini kaybetmiş, bunun akabinde “Büyük Buhran” esnasında babasının gübre işletmesinin iflasıyla galerisini de kapatmak zorunda kalmıştı. Buradan sonra Christian için her şey tepe taklak olmuştu: apartman dairesini de kaybeden Dior, beş parasız kalmış, bir arkadaşının evinde yerde uyumaya başlamış, bu sağlıksız yaşam tarzının da etkisiyle tüberküloza yakalanmış, bunun etkisinden kurtulması ise bir sene kadar sürmüştü.

Ama Dior yılmamıştı. İllüstratör arkadaşı Bérard'ın geniş çevresinin de desteğiyle, çizimlerini gazetelere satmaya başlamıştı. İşte bu sırada İsviçre'li modacı Robert Piquet ona iş teklif etti. Moda dünyasında çalışmaya başlamasına vesile olan bu işi, Lucien Lelang'ın atölyesinde bir pozisyon takip etti. II. Dünya Savaşı'yla birlikte tekrar askere çağırılan Christian, 1942'de Paris'e dönerek couture alanında çalışmaya devam etti. O esnada, “Fransa'nın Pamuk Kralı” olarak tanınan iş adamı Marcel Boussac'ın fabrikaları savaşın etkisiyle boş durmaktaydı ve işleri canlandırmak için bir moda evi satın almak niyetindelerdi. O sıralarda gözden düşmüş olan “Philippe ve Gaston” isimli moda evini alarak, onu hayata döndürme görevini Dior'a vermeyi teklif etti ama Dior, ölü bir moda evini diriltmekle ilgilenmiyordu. Ancak, seve seve kendi adını taşıyan bir moda evi açardı. Boussac kabul etti, ve Dior, 41 yaşında kendi moda evinin başına geçti.

Böylece Christian Dior'un modanın siluetlerine yön vereceği bir dönem başlamıştı. Christian Dior'un, yarattığı siluetleri şekillerine göre adlandırma alışkanlığı vardı. Dünyanın “New Look” olarak tanıdığı silueti kendisi, kıyafetin kesiminin çizdiği şekle referansla, “Figure 8” (8 Şekli) olarak adlandırmıştı: göğüsler belirgin, bel incecik, kalça ise kumaş zengini eteklerle dolgunlaştırılmıştı. Bu başarısını takiben 1948'de asimetriyle oynayan “Zig-Zag Line'ı”, 1950'de Vertical (Dikey) silueti, 1953'te yuvarlak ve net hatlarıyla ilhamını laleden alan “Tulip” kesimini piyasaya sürmüştü. Bunları, vücuda oturan keskin hatlarıyla H harfine benzeyen “H Line”, göğüslerden aşağıya doğru açılan “A Line”, omuz dekoltesini vurgulayan “Y Line” siluetleri takip etmişti (1954-55).

Christian Dior'un, Dior markasıyla hala varlığını sürdüren mirası, modern moda dünyasında lüksü tekrar tanımlaması olmuştu. Fakat moda dünyasına bıraktığı tek miras tasarım estetiği değil, aynı zamanda bir iş alanı olarak modaya yaklaşımı da olmuştu.

Dior, savaş sonrasında dönüşmekte olan moda sektörünün ip uçlarını yakalamış, pazarlamanın önemini tam olarak kavrayan ilk tasarımcı olmuş, New York ve Londra'ya mağazalar açarak, günümüzde hala birçok markanın izinden yürüdüğü bir örnek haline gelmişti. Öyle ki Dior ismi, halen ilk koleksiyonunun yarattığı lüks hissiyle özdeştir.

Yazar: Eda Çakmak

“Eda Çakmak ,Yeditepe Üniversitesi’nde Antropoloji ve Psikoloji dallarında çift anadal yaparken yazdığı tez ile toplumsal kimlik ile giyimin ilişkisi üzerine düşünmeye başlamıştır. Bu düşüncenin peşini bırakmayıp, Fulbright bursunu kazanarak New York’ta Parsons The New School For Design’da Fashion Studies yüksek lisansını tamamlamıştır. Şimdilerde moda kültürü, moda haberleri, beden ve güzellik algıları hakkındaki yazılarını www.komodaejderi.com ‘da yayınlamaktadır.”