Yazdığınız Kişiye Şu An Ulaşılamıyor

Brunello Cucinelli’nin çalışma hayatına bakış açısını anlatan bir röportajını okuduğumda ne kadar ilham verici bulduğumu hatırlıyorum. Çalışanlarının zihinlerini açabilmeleri için yönetim binasının yanına kurduğu kütüphane, her gün 1.5 saat süren öğle yemeği ziyafetleri (kendisinin üretimi olan nefis zeytinyağlarıyla) ve “Herkesin dinlenmeye ihtiyacı vardır. Sizi gereğinden fazla çalıştırırsam ruhunuzu çalmış olurum.” cümleleri ile bende saygı ve hayranlık uyandırmış, en çok da çalışanlarının 5.30 itibarıyla işi işte bırakmalarını ve işle ilgili e-posta yazmamalarını istemesini etkileyici bulmuştum.

 

(Photo by Alessandro Albert/Getty Images)

Günümüzde gecenin bir yarısı e-posta gönderen patronun –en geç– sabahın köründe geri dönüş beklediğine tanık oluyoruz. Aslında uzun vadede bu çarkın her oyuncusu (o e-postayı yollayan da, cevaplayan da) ciddi anlamda yara alıyor. İhtiyacımız olan yaratıcı enerjiyi kendimizde saklı tutabilmek için bize ayrılan iş dışı saatleri ilham verici bir biçimde kullanmayı akıl etmek gayet tabii zor değil. Zor olan bunu hayata geçirebilmek. Zira, “bir tanecik” e-posta yazmanın veya okumanın o denli zararlı olmayacağına –ya da buna mecbur olduğumuza– kendimizi fena halde inandırmışız. Bu konudaki bakış açımızı değiştirmek için ise hiçbir zaman geç değil.

Acil kavramını doğru değerlendirin.

İşiniz akşamları da takip etmeniz gereken bir şeyleri kapsıyor olabilir ancak acil kavramını doğru değerlendirin. Zira şimdilerde pekala ertesi gün de yapılabilecek bir iş için bu kelimenin kullanıldığına şahit oluyoruz. Başkalarını kandırmayın, kendinizi de kandırtmayın.

Hızlının her zaman iyi olduğu fikrini aklınızdan çıkarın.

Bir e-posta aldığınızda ona derhal cevap vermenizin sizi her daim “başarılı öğrenci” kılacağı fikrinden kendinizi kurtarın. Ertesi gün salim kafayla bilgisayarınızın başına oturup, olayı çepeçevre değerlendirip, doğru kelimeleri seçerek çok daha etkili bir cevap yazacak olabilirsiniz. Hıza yenik düşmeyin.

Şarj olmanın önemine inanın.

Nasıl ki elektronik aletlerin şarj edilmeye ihtiyacı varsa bizlerin de var. İşten uzak kalmanız gereken zamanlarda onun zihninizi meşgul etmesine izin verirseniz taze bakış açıları yaratma şansınızı yok etmiş olur, kendini sürekli tekrar eden yorgun biri haline dönüşürsünüz. Akşamlarınızı ve sabahlarınızı e-posta hakimiyetinden kurtarıp kendinize zaman ayırdığınız ilham verici saatlere dönüştürün. Uyku kalitenizin –dolayısıyla ertesi günkü enerjinizin- en büyük düşmanının bu elektronik iletişim biçimi olduğunu unutmayın.

İyi bir rol model olun.

Şayet bir ekip yönetiyorsanız, en başta kendiniz iyi bir örnek olmaya çalışın. Ekibinizin sadakatini ve çalışma gücünü iş dışı saatlerdeki performanslarıyla değil büyük fotoğraftaki üretkenlikleriyle değerlendirin. Aklınıza düşen heyecan verici bir fikri o akşam e-postayla yazmak yerine kendinize not alın ve ertesi sabah taze bir biçimde yüzyüze paylaşın.

Bir e-postayı bir defa cevaplayın.

Telefonunuzdan e-postalarınıza bakıp onun iş dışı saatlerinizi bloke etmesine izin vermeden hızlıca okuyup kenara kaldırma niyetindesiniz.  Gelin görün ki, onları bir defa okumuş olmanız, cevapları aklınızda defalarca vermenize sebep olacak. Bu da sizden gereksiz yere zaman ve enerji çalacak. Bilgisayarınızın başına oturup her e-postaya tüm konsantrasyonunuzla cevap yazabileceğiniz zaman bu işi yapın ve bir defa yapın.

Bir şeyleri kaçırma korkusu veya bir felakate

sebep olma varsayımından kurtulun.

Gerçekten hayati derecede önemli bir konu varsa sizinle telefon aracılığıyla iletişime geçilebileceğini unutmayın. Eğer ekibiniz ya da patronunuz böyle düşünmüyorsa onlara bu düşünce biçiminin faydalarını anlatın ve kalp cerrahı değilseniz 7/24 ulaşılabilir olma zorunluluğunuz olmadığını hatırlayın, hatırlatın.

Her nerede iseniz orada olun.

Cumartesi gecesi arkadaşlarınızla yediğiniz keyifli yemeğe gelecek haftanın toplantı konularını dahil etmenize hiç gerek yok. Ya da zorlu müşterinizin parktaki huzurlu yürüyüşünüzü bozmasına. Kendi alanınızı doğru belirleyin ve her nerede iseniz tüm konsantrasyonunuzla orada olun.

“Hayatını kazanmak” fiilinin ne anlama geldiğini unutmayın. Onu kazanma uğrunda kaybetme hatasına düşmeyin.

Begüm Başoğlu

Edebiyat ve moda tarihi eğitimi aldı. 2015 yılında Ege Erim ile birlikte “Sade” kitabını yazdı ve sadeyasamak.com'u kurdu. Küratörlük, eğitmenlik ve çevirmenlik yapmaktadır.

2 Yorum

Cevap Bırak

E-Posta adresiniz yayımlanmayacak.